

Hem de ilk kez kayak üstüne portakal keyfi yaptım. Alçak basınçta daha iyi oluyormuş, deneyimledim, sabitledim. Bir yandan da tek kulağımda çalıp duran albümü dinlerken dedim ki, kayarken dinlenecek en iyi Büyük Ev Ablukada şarkısı "nasıl istediysen öyle işte"dir. Tam kararında bir gaz.


Masadaki en kıdemli adam olmaktan çok uzaktım, benimle kadeh tokuşturan adamın 11. kar tatiliydi bu mesela. Öyle bir mazi. Ama gelin görün ki, en kıdemli kadındım ve süt yönkurun dişi kısmısına rakı içirmek bana düştü. "Ee" dedim o zaman "madem eşitsiniz, bir dikişte için de görelim."

Fatoş'u bizim söyleyeceğimiz başından beri belliydi ama yine de müzisyenlerin bir ses vermesi gerekti, onlara ağızlarından girip burunlarından çıkıp "Fatoş almış orağını" dedirtmek de benim kuzenin sevgilisine düştü. İşin acayibi, adam ENSOlu olmak şöyle dursun, Boğaziçili bile değildi. İşte adamın kanına böyle girerler :)

Son gece, biraz sonra bu kapıdan son kez çıkıp kendimizi yollara vurmadan başka bir gelenek olan pijama partisi vardı, herkesin en janti pijamalarını çekip gittiği cinsten. Ben nasıl gittim, hiç bilmiyorum. Ne giyerek değil, nasıl. Kendimde değildim, yeni uyanmıştım; nasıl da kısacık, musmutlu bir hayalden uyanıp ölesiye mutsuz oldum aniden, nasıl kaldırdım kendimi yataktan ve gittim o pijama partisine ve oldu, oldum ben sonra... Bilmiyorum. Topladım. Oldum. Olmuşum ben.
Sonra bir an aha, dedim, sıçtığımızın resmidir. Aslında zevk, renk, entellekt değil takıldığım. Adamın beni canımı acıtmayacak şiddette (şiddetin ne hoş) çekip alamayacağından korkuyorum. Bunca naif adamlara tutuluyorum.
Ve bu kez ben soruyorum: "Çekimin hiç mi önemi yok?"
Tamam, ilk adımları ben atacağım o zaman, bebek adımları da olsa. Ya sonra? Reddedilmek değil derdim. Sonunda hiçbir şey olmamış gibi bu aşkın katilini karşı taraf ilan edip kendi içimde, sanki o adımları ben atmamışım gibi uzaklaşmak. Sakin sakin uzaklaşabilecek miyim? Yoksa kaçacak mıyım topuklayarak? Hiç hoş değil, hiç havalı değil bu.
Benim biriyle çıkmam için kalbimin şöööyle bi çarpması lazım, ondan bilmiyorum kalbi sonradan şok etkisiyle nasıl çarptıracağımızı. Ve nasıl iki kez kahve içip sonra, konuşmadan "olmadı" diye karar veriliyor ya karşılıklı, buradan sonra nasıl o ilk ana dönülüyor, bilmiyorum.
Eski kafalıyım oğlum. Oyunda atılgan, gerçekte titrek. Bu bir doğruluk/cesaret oyunuysa, ben doğrulukla kendimi ifade edeyim, karşı taraf cesaretle bana yaklaşsın istiyorum. Bir geceden sabaha oturup (tövbe, tövbe) batının ahlaksızlığını aldığımız gibi devam etsin hayat istiyorum. Aşk mümkün olsun hala, haydi o da gelsin benimle olsun istiyorum.
Ve Monte Baia'da olan Monte Baia'da kalır, o yüzden fazla bir şey söylemiyorum.

Evet ne diyorduk, Levent Yüksel bise çıktığında ben bir önceki şarkının, benim şarkımın, kendimden geçercesine eşlik ettiğim "ölürüm yoluna, ölürüm de yine boyun eğmem"lerin yarattığı boğaz ağrısı içinde oturuyordum. Bise halim kalmamıştı, ve şunu düşünüyordum: Acaba hep böyle mi oluyor? Acaba benim halim tam da kuyruğuna gelmiş, mevsim bahar olmuşken mi kaçıyor?
Bilemedim.
Yoruldum galiba. Yorulmuşum tatilde. İstanbul, tatilde de olsam çok özlüyorum seni. Gel öpeyim gerdanından.
(13-17 Şubat 2011, Uludağ)
Fotoğraflar için fahri ENSOlu/fahri kuzen Emre'ye teşekkürler.
* Bu yazıda; aşk mümkün müdür hala, ya sonra, yarim İstanbul, dedikodu, med/cezir, karaağaç, kaybedenler, bu gece son, haydi gel benimle ol, bu aşkın katili sensin, sultanım, tövbe, yarabbim, ağlama değmez hayat, beyoğlunda gezersin, muhabbet bağına girdim, yar saçların lüle lüle ve yeter ki onursuz olmasın aşk var. Bu yazıda; yemenimde hare var, gel gel sarışınım, zalim, değer mi hiç, ayrılmam, kadınım yok.
Bir de hem tatilde, hem yazıda olmayanlar var... Levent Yüksel, Tuana'yı söylemedi. Sezo'yu bekliyor olmalı Tuana, o olmadan söylenmiyormuş o şarkı.
Biz de istememiştik ki zaten.
Bir de hem tatilde, hem yazıda olmayanlar var... Levent Yüksel, Tuana'yı söylemedi. Sezo'yu bekliyor olmalı Tuana, o olmadan söylenmiyormuş o şarkı.
Biz de istememiştik ki zaten.
4 yazmadan duramayan var!:
Etrafının karla kaplı olduğu bir binada bir araya toplnamış birlikte vakit geçirmeye çalışan insanlardan biri olmayı özlemişim. Bunu farkettim yazıyı okurken.
Bir arada vakit geçirmeyi de özlediğin insanlarlaysan, süper oluyor!
bu yazı on numara olmuş bellatrix...
canım çekti.
Yorum Gönder