[Bu aslında "Birini olduğu gibi sevmek her şartta mümkün müdür?" yazısının devamı.
O yazının yayımlanması uygun bulunmuyor.]
O yazının yayımlanması uygun bulunmuyor.]
Hiçbir şey olmayan, hiçbir yere oturmayan ilişkiler. Olmuş gibi görünüyor ama eğreti duruyor, üstüne sinirle bastırılıp eğilen, bükülen yapboz parçaları gibi aynı; rengi tutsa şekli tutmuyor, şekli tam otursa renkler zıt. Hadi, zıt değilse belki ama uyumlu değil en iyi ihtimalle.
Beraber mutlu olunamayan, mutlu olunan zamanları başkalarına saklanmış ikilikler, üçlükler, beşlikler. Hiçbir zaman dışarıda değil, hep içeride, havasız ve mutsuz hep.
Her şeyin konuşulduğu ama hiçbir şeyin söylenmediği ortamlar. Daha yakın olunamaz sanarken, çok uzak. İnsan aklından geçeni, geçtiği gibi söyleyemiyorsa... (Aynı böyle.) Bakmak, ağzını açmak, ağzını kapatmak sonra veya hiç bakmamak, en iyisi hiç göz göze gelmemek.
Sakınmak değil, saklamak. Saklama ihtiyacı. Sormamak. Gizem. Uğultu.
Bolca ses, zifiri sessizlik.
***
Bir şey okudum şurada: "Hayatın getirdiklerinden çok, götürdüklerini sev; çünkü ilki daha fazla bağımlılık, ikincisi ise daha fazla özgürlük demektir."
Öyle mi?
3 yazmadan duramayan var!:
o cümle ne öyle züğürt tesellisi gibi? =)
önce doğru, sonra yanlış, sonra yeniden doğru gelen trafik kuralı gibi bişi.
önce sola, sonra sağa, sonra tekrar sola. hoppaaa!
Yorum Gönder