***
_ Gidin lan burdan. Anlaşmadan, öpüşüp barışmadan da dönmeyin.
_ Ama bellatrix...
_ Hasstir ordan bellatrix gibi!
Kovdum onları. Melek falan dinlemem, sinirimi bozmasın kimse. Zaten ne geldiyse başımıza bu melek figürüne bayılan kızlardan geldi, çok şımarttılar bunları. Elin, yolda görsek dönüp bakmayacağımız bebelerinin eline bakıyoruz resmen, neymiş efendim, "bahar gelecek"miş.
Gelemiyor evladım. Ben engelliyorum, var mı itirazı olan?
***
Aslında eskiden böyle biri değildim. Herkes kendi doğduğu mevsimi en çok sever derler. Böyle genellemelere inanmam ben ama yine de, insan düşünmeden edemiyor. Ben de bahar çocuğuyum! Ben de severim çiçek açmış ağaçları, yüzünü göstermeye başlayan güneşi, azgın kedileri, mevsimlik kıyafetleri, yaz planlarını... Kilo vermenin daha bir zorunlu görünmesi ve herkesin bundan bahsetmesi dışında her şeyini severim baharın. Yazın istediğiniz kadar soyunamaz, kışın istediğiniz kadar giyinemezsiniz belki ama bahar tam aradadır, candır.
Yalnız hep toz pembe değil, serseridir biraz itoğlusu. Sizi ters köşeye yatırıp hasta etmesi ve aşık etmesi de mümkündür.
Zaten tüm sorun da buradan, bu algıdan ve bu umuttan çıkıyor.
Bir türlü gerçekliğe ermeyen bu umuttan...
***
Bir fıkra dinlemiştim vaktiyle. Fıkra dinleme, ezberleme ve zorda kalınca hemen anlatma yeteneğine sahip biri değilim ama olabildiğince toparlayayım.
Bir ilkokul çocuğu okuldan çıkınca kendisini karşılayan annesine der ki:
_ Anne, benim kafam karıştı.
_ Neden yavrum?
_ Bugün önce hayat bilgisi dersi vardı. Öğretmen bize yağmuru anlattı. Denizlerden buharlaşan su tekrar sıvı olup yere yağıyormuş. Sonra din dersine girdik; öğretmen dedi ki bütün doğa olaylarını ve mevsimleri, karı, yağmuru, hepsini Mikail yapıyormuş... Şimdi ben hangisine inanacağım?
_ İyisi mi, suyu buharlaştırıp yağmur haline getirenin Mikail olduğuna inan.
Ne şiş yansın, ne kebap yani.
Biri dindar, biri ateist iki ebeveynin illa ki çarpışması gibi, bilimle açıklayabildiğin bir şeye bir ilahi güç yerleştirmek (diyorum ya, kadınların parmağı var bu işte). Bunu geçtim, bir de kimin tanrısı, kimin meleği derdimiz var.
Mikail ve Eros. Tam bir kaos onlarınki, asgari müşterekte buluşmamakta ısrarlılar. Oysa Yunan mitolojisi de pekala anlaşabilirdi İslamiyet ile. Mikail bahara hazır; çiçekler açıyor her yerde, giysiler naftalinden arınıyor, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı lalelere yine milyonlar yatırmaya hazırlanıyor... Lakin, Eros efendi uyuyor. Neymiş, kavgalılarmış. Birinin getirdiği baharı öbürü tanımaz, oklarını çıkarmazmış. Çünkü Eros tanrıymış, öbürüyse melek. Tamam, bence de Eros'a tanrı demeye bin şahit ister ama olacağına bak sen...
Aldım bunları karşıma, "aşk olmadan bahar neye yarar ulan?" dedim, cevap yok.
Onları huzurumdan kovmam bu yüzden işte. Aralarında anlaşmadan; bana, bize yine gülecek bir neden getirmeden gelmesinler, istemiyorum.
"İstanbul'a bahar neden gelmedi" diyorsanız, sebebi budur.
(14 Şubat 2011 Uludağ ~ 22 Mart 2011 İstanbul)
Görsel: http://weheartit.com/entry/1626236
Görsel: http://weheartit.com/entry/1626236
4 yazmadan duramayan var!:
Belki gelir Bahar ya... Belli mi olur.. İstanbul'un baharı güzel olur hem. Gelirse tabii
Gelirse güzel olur Vladimir.
cupid/eros salak ztn elinde bir ok deli popolu gezio ortalikta.
hades will rule!
iyi yapmışsın! haketmişlerdi.
Yorum Gönder