Evlilik meselesi kafamı kurcalıyor bir süredir.
Hiç evlenme karşıtı, aman-imza-dediğin-nedir-ki'ci biri olmadım. Yine İELli eski bir arkadaşın iddia ettiği üzre, "hükümet nikahı da neymiş, makbul olan Allah katındaki nikahtır" da demedim. Evlilik düşkünü de olmadım; düğününü 10 yaşından planlayıp gelinlik dergilerinden model de kesmedim (gelinlik dergisi demişken es geçmeyeyim, buyrun ve buyrun), gazetelerin verdiği karton bebeklere de spor şıklığı tercih ettirmişimdir her daim. Evlilik benim için, ilişkinin kronolojisinde bir sebeple karşı karşıya gelinmesi doğal karşılanacak olan ve kimsenin büyütüp şaşırmayacağı bir vakadır.
Bu aralar evlilik meselesini biraz da mecburen irdeliyorum; malum yaz mevsimi, yastık altındaki altınlar Edirne'den Ardahan'a elden ele dolaşıyor, kendim bu yılı sanıyorum bir düğünle atlattım ama etrafımda oldukça yakından tanıdığım ve bundan 2 yıl önce olsa düğününe davet edilecek olduğum insanlar evleniyor, lise arkadaşlarım evleniyor; kız istemeler, nişanlar gırla.
Hayır işin kötüsü, hepsini uzaktan izliyorum. Hep ikinci-üçüncü derece arkadaşları veya işten birilerini tebrik etmek gerekiyor; diyorum ki artık birimiz evlensin ve böyle düğününe gitmek için can atalım, öyle bir oynayalım ki o kadar olsun! Bende henüz böyle bir durum olmadı, hani Uğur evlendi diye düşünürüm ama eh nispeten, kendisi de bana kızmayacaktır, o da değil benim dediğim. Lise arkadaşlarımdan biri evlensin mesela, mesela ilk erkek arkadaşım evlensin; veya Şahin, Cihan veya üniversiteden birileri, Askı, Sinem falan işte... Koşa koşa gideceğimiz bir düğün istiyorum. Belki seneye olur, sinyalleri verildi, ayrıntılar yakında :)
Hazırlık sınıfı boyunca muhabbetim olan, sonra da bir şekilde feysbuk mesajlaşmalarımızın mailleşmeye döndüğü; koltuğuna sığdırdığı karpuzları hep takdir ettiğim 4.0'lık bir adam evlendi bugünlerde. Ortak tanıdıklarımızdan nikahına çağırılan çok fazla insan olmadığını biliyorum ve Temmuz ayının haftasonlarını İstanbul'da geçirsem mutlaka giderdim nikahına. Sadece, daha önceki bir muhabbetimize binaen "bir ömür boyu yanyana film izlemeleri" dileklerinde bulunabildim. Sanıyorum arkadaşım, en çok hoşuna giden dileğin bu olduğunu söylerken samimiydi ve ben sırf davet edilmiş olmanın sevincini "burcucum tebrikler - tşkkürler cnm"dan öte bir şey yazarak geri verebildiğim için çok mutlu oldum.
Bu yaz sıradüğünleri, bunların peşi sıra okuduğum başka birtakım yazılar ve tesadüfen dahil olduğum konuşmalardan çıkan şey (bu aralar) şu: İnsan beraber olacağı kişiyi bulunca bunu anlıyor. Evlenmek, çocuk yapmak falan filan değil... Sadece ömür boyu 'biz'li cümleler kurmak istediği insan karşısına çıktığında evlenilir mi evlenilmez mi, iyi anne/baba olur mu, evi arabası var mı, ailesi kapalı mı gibi ikincil sorulara takılmayacak kadar şüphesiz oluyor.
Ben rüyada yaşamıyorum, bunlar oluyor-muş. Bugün bunu duyacağımı pek tahmin etmeyeceğim biri "sürekli merak ediyorsun ya doğru insan kim, onu bulur muyum diye... bulunca hissediyorsun işte, çok garip" diyerek tescilledi durumu.
O an bana "ayrılmasaydık bu yaz yüzük bakıyor olurduk" diyen eski sevgilimi düşündüm ister istemez. Bu lafı bir tsss-sometimes gülümsemesi ile karşıladım sanıyorum, ya da öyle hatırlamak istiyorum. Sonra düşündükçe beni biraz sinirlendirdiğini fark ettim.
Sanki öyle bir talep ya da öyle bir şüphesizlik varmış gibi ortada... Karşılıklı olarak tabi...
Sanki ne zaman benim ağzımdan çıkan veya çıkmayan bir "evlenince" lafı geçse dili yanmış gibi "evlenirsek" diye düzelten aynı adam değilmiş gibi...
Rengi giderek mora çeviren bu ilişkiyi ikimiz yaşamamışız gibi... Bir şey demek zorunda hissetmeye ne gerek var?
Ersin Karabulut çizdi bu hafta, evlenmeyeceklerini içten içe bilen ama gelecekle ilgili bireysel plan yapmanın ayıp olduğunu düşündüğü için beraber köpek bakan çifti. Biri gerçeği göz ardı edip o köpeği almakta diretse ne olurdu?
Son günlerde üst üste gelenler, tepeden bana bir inancımı kaybetmeme sinyali midir, herkes benim gördüğüm kadar sığlaşmadı mı gerçekten, bunu şimdilik bilmiyorum. Eğer sinyalse, birazını Şahin'ime yansıtmak istiyorum :)
Başkalarının evliliklerinden ve ilgili düşüncelerinden çok bahsettim sanırım. Bana gelince... Ben bir kez nişan attım. 13 Haziran 2006 gecesi (14 Haziran da olmuş olabilir saat itibariyle) uzunca zamandır çeşitli parmaklarımda taşıdığım yüzüğümü Hisarüstü'nde bir balkonda çıkardım, cebime koydum. Kimseye iade etmedim, kimse alamaz onu benden.
Üstünde iki insan yerine bir kulüp ismi yazıyor olabilir o yüzüğün, ama parmaktan çıkarken verdiği kalp ağrısının benzer olduğuna yemin edebilirim.
(26 Temmuz 2010, Akaretler)
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder