Uzunca bir yazı geliyor, biraz sıkılabilirsin. Ama sonuna kadar okumanı rica edeceğim. Ben kısa yazamam zaten, tanıyanlar bilir. Sen tanımazsın beni.
Konuşamayacağımı, ağzımdan "senden hoşlanıyorum"dan başka bir şey çıkmayacağını bildiğim için yazıyorum, sözcüklerime güvendiğimden değil. Şu an hiç güvenmiyorum sözcüklerime de, bunu yazarken titrediği için yavaşlayan parmaklarıma da. Beynime de. Kapattım beynimi, kapatmasam yazıyor olmazdım bunları.
Kalbime başka bir şey gelmediği için yazıyorum; o kadar kapalısın ki, nasıl davranacağımı veya seninle nasıl arkadaş dahi olacağımı kestiremiyorum. Şimdiye kadar hayatına şu veya bu şekilde girdiğim insanları düşününce, hiç bu kadar zorlanmadığımı fark ediyorum. 'Arkadaş olmayalım o zaman' gibi bir seçeneğim olmadı şimdiye dek, onu da yapamıyorum. Bilmiyorum ki seninle çocuk olmak mı gerek senin zaman zaman olduğun gibi, adam olmak mı gerek senin zaman zaman olduğun gibi; ne seviyorsun, hayata dair sözcüklerin, kafandaki notalar neler; zamanını nerede geçiriyorsun, akşam saat kaçta yatıyorsun... Bilmiyorum. Taktığın küpeyi görmek için, seninle karşılıklı bir kadeh rakı içmek için, kendinle ilgili bir şey paylaşman için, kendimle ilgili bir şey paylaşmam için, bu tarafa bakman için veya baktığında o güzel gülümsemenin donmaması için ne yapmak gerekir, bilmiyorum.
Ben yazarım çok, tanıyanlar bilir. Sen tanımazsın beni. Bir sürü şey bilmiyorum ben belki ama artık sana yazmak, senin adına yazmak istemediğimi biliyorum. İçimden işteki sen hariç herhangi bir şey geçirmek istemiyorum, böyle kalakalmak istemiyorum elimde elin bile değil, hiçbir şey yokken. Sıfıra sıfır.
Bir arkadaşım, "İstanbul'un fethi 53 gün sürmüş" deyip sormuş "Sizin fetihleriniz ne kadar sürdü?"
Cevabım, 1 yıl. 6 ay seni görmedim, bitti sandım, sonra kaldığım yerden devam ettim (tekrar başladım); ama şimdi, yaz ortasında kış şartları yüzünden geri çekileceğim. Kendi kendime yenilmiş sayıldım sanki, öyle hissediyorum. O yüzden son gücümü kullanıyorum sanırım.
Senden tek bir ricam var, bu yazdıklarımı okuduğunu söyle bana. Tek kelime, o kadar. Evet, hayır, olur, olmaz, saçma veya değil değil illa ki istediğim yanıt. Sadece boşa gitmediğini bileyim.
Sana hep olması gerektiği gibi davranacağıma emin olabilirsin, o konuda bir şüphen olmasın. Belki beni daha az görebilirsin ya da artık her şey sana bağlı olur diyelim. Her şey bana bağlıyken yapamadım, yardım istiyorum senden. Küçük bir çocuksam da, küçük bir çocukmuşum gibi yardım et bana, sustur, uyut; ama masal anlatma.
Sevgiler,"
(Bu, çok sonradan gönderilmiş ve karşılık şöyle dursun, "he he" tepkisi bile alamamış bir mektuptur.
Aşk mektubu, aşık olana güzel... Gerisi boş.)
2 yazmadan duramayan var!:
oooof of.
acısız-ağdasız, mis kokulu.
Yorum Gönder