Kollarımı kavuşturdum, öylece duruyorum. Ağırlığımı bir sol, bir sağ ayağıma veriyorum; herhangi bir ritmi yok bu hareketin. Homurdanıyorum kendi kendime, homurdanmalarımı kimse duymuyor. Uzaktan bakınca dokunsalar patlayacak gibi duruyorum. Patlamak, ağlamak veya bağırıp çağırmak olabilir, tam kestiremiyorum.
Yapma, yapma işte.
Ya of! O zaman siz götürür müsünüz tepsimi, ben kalkıyorum...
Kendimi bir yere kapatıyorum, hiç hareket etmiyorum ışıklar yanmasın diye (ışıklar gözümü acıtıyor), ışığımızı tamamen kapatma özgürlüğümüz ne zaman elimizden alındı, ötenazinin yasaklanmasıyla aynı zamanlarda mı? Bunu düşünürken öne doğru eğiliyorum, gözyaşlarım elbiseme damlamasın. Gözüme bir şeyler sürmüştüm evden çıkarken bi de. Neyse, bir arkadaşım hep inci gibi ağladığımı söyler; kendisi gibi kızarmıyor, gözlerimi pörtletip kurbağaya dönmüyormuşum. Gerçekten de dönmüyorum, gözlerimin beyazı hafif pembeleşmiş olsa da başkası fark edemez ağlamış olduğumu.
Peki neden elimde telefon var benim, arayacak kimsem yoksa telefon ne işe yarıyor? Kapat gitsin. Çok Beverly Hills olsaydım telefonu fırlatıverirdim camdan aşağı. Ama bizim gibi ufak insanları iş için falan ararlar, öyle sorumsuzluklar bize göre değil. O zaman kapatırım ben de; ne olmuş yani, uçakta olamaz mıyım?
...
Ne kadar oldu buraya oturalı, 10 dakika? 15 dakika? Ne düşündüm bu kadar zamanda, Cem Yılmaz gösterisinden çıkmış gibi, hiçbir şey hatırlamıyorum. Bana kim yardım edebilir, onu düşündüm sanırım en son. Cevap bulamadığım için soruyu unutmuşum. Küçük Prens olsa hiç hoşlanmazdı bundan.
Hah. Sadece ortadaki konuya değil, yalnız oluşuma da kızıyorum şimdi, yalnız insan ışığa çıktığında güçlü durmak zorunda, kendini koyverme lüksü yok. Bayılsa olduğu yerde, iyiniyetli bir kötü ilkyardımcısı, bir soğan koklatanı, kolonyalı su içireni falan olmaz, dimi?
Telefonumun hızlı aramalarında kimse olmasın o zaman artık.
Hiç ama hiç kimsenin beni hak etmediğini düşünmek kibirlilik değil. Üstelik, hüznü çok ağırmış.
...
İnsanın kendini bilerek ve isteyerek eksiltmesi ne garip birilerinin hayatından, onu görmeye artık dayanamadığı için değil ama yavaş yavaş uzaklaşacağını bilerek, hiçbir beis duymadan ve kendini kayıtsız şartsız haklı bularak. Ah bu hal ile ilgili yazacak öyle çok şey var ki; ama inat bu ya oldu ya.
Ben bunu yapamazdım, hiç yapamadım. O yüzden de kimseyi, benim gerçekten değer verdiğim insanların beni yaraladığı kadar yaraladığımı sanmıyorum. Bilmiyorum. Benim kadar yürekli olup karşıma çıkmadılar. Yoksa onlar da bir köşede kollarını kavuşturmuş, kendi kendilerine homurdanıyorlar mı benim duyamayacağım biçimde?
Bir insanın bir diğerini anlamamayı tercih etmesini hiç anlamadım. O yüzden bir yaştan sonra hayatımda ilişkilerimi koparamayacağım çekirdekle anlaşamaz oldum. Kadere inanmam, kişiler kendi kendilerini buraya getirdiler, ben dahil.
Ben 'gene iyi' kurtardığımı düşünüyorum. Hafif yaralı, hayati tehlikesi yok ama her daim müşahede altında.
Kalbim Unutmuyor
3 hafta önce
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder