Ben bugün değiştim.
*
Donmakla ilgili çok şey yazdım bir ara. Ölmekle ilgili de çok şey yazdım. Konuşmakla, konuşamamakla, yazmakla ve yazamamakla da.
Ama bugün metro çıkışında üşütürken kendimi, hiç bu kadar soğuk hissetmemiştim, her şeye karşı. Ölüm soğukluğu böyle sonradan sonradan geliyor insana gerçekten. Hemen anlamıyorsun, hemen mora çevirmiyor canlılıktan pembe olan her yerin. Yavaş yavaş oturuyor renk, yavaş yavaş ayrılıyor ruh bedenden; ve yavaş yavaş anlıyorsun donmakla, konuşmamakla, ölmekle ilgili yazdıklarının aslında sadece seni ilgilendirdiğini.
O yüzden, Beyza'nın dediği gibi aslında anlamaması önemli değil belki de karşındakinin. Yine de konuşmak lazım. Beni hep birileri anladı diye peşlerinden gittim. Sonuçta, elimde pek bir şey olduğunu söyleyemem (Ben Ruhi Bey Nasılım'dan uyarlamak gerekirse; kimse kimseyi anlayamaz ama hiç kimse). Ya da şöyle diyelim, elimde birçok şey var ama çoğu içimi sıkıyor. Bir an geldi, aradığım şeyi bulduğuma inandım. Sonra baktım ki "herkes"in içinde yitip gitmişim. Benim içinde bulunduğum herkes, tırnak içinde yazılıyormuş, tek ayrıcalığım buymuş.
Benden hep bir yalnızlık istediler. "Seni kendime sakladım"daki sen, tek başıma ben oldum. Bir tanesi alıp cebine koymak, hep yanında taşımak istedi beni, ama sadece kendim olarak, yanımdakiler giremezdi. Bana bakıp yüzlerini buruşturma, bana çirkin veya en azından zevksiz olduğumu söyleme ve hissettirme hakkını da buldular kendilerinde. Sonra daha komik bir şey oldu, ben uzun süre iyi yönetilmeyen ilişkiler içinde görmezden gelinemez, ama kendisiyle ne yapılacağı da pek bilinemez bir şahsiyet olup çıktım. O yüzden kalabalıklara fazla karıştırılmayan bir fikir adamıyım efendim, benden fikir alınır, bana fikir verilir, ben zaman zaman susturulurum, sorun değildir. Bana herkes istediği kadar yaklaşır ve ben mesafemi herkese göre ayarlarım, kimse rahatını bozmasın.
(Biliyorum, yürümeyecek. Yürümesi için uğraşmıyorum da ondan yürümeyecek. Kehanet değil, tespit. İnsan yaptığının veya yapmadığının sonucunu biliyor nihayetinde. Artık yazmak, yazmamak, konuşmamak, konuşulmaması falan pek umurumda değil galiba ya. Ben rahatsızsam herkesi rahatsız edebilirim. Yeter yeter, öleceksek ölelim.)
*
Metro çıkışında üşütürken kendimi, Necip Fazıl'ın kitabından* kafamı kaldırdım. Tam da benim lag- diye bahsettiğim şeyden bahsediyordu yazar ama tabi ki daha düzgün ve bilgisayar oyunu terminolojisi içermeyen bir dille yapıyordu bunu. Minik IKEA kalemimi çıkarıp altını çizdim bazı cümlelerin. Sonra boş boş etrafa baktım. Ne çok koşturuyordu insanlar. İçimden metroya binip gerisingeri eve gitmek geldi, yapmadım. Ben yapmam öyle şeyler. Hiç yapmadım. Yapacağımı da hiç hissettirmedim.
*
Ben bugün değiştim. Fiziksel olarak da. Bendeki değişimin hayatıma nasıl da sirayet edeceğini anlatayım mı? İnanıyor muyum buna? Bilmem. Ama iyi oldu sanırım. Üç-beş renk karışık geziyordum ortalıkta.
Halbuki alt tarafı saçımı boyattım. Kendi rengine. Kendi rengime. Kendim rengine.
03 Nisan 2011, İstanbul
* "Bir Adam Yaratmak"
* "Bir Adam Yaratmak"
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder