Memleketin olduğunu sadece nüfus kağıdının arkasındaki kütük kaydından bildiğin bir yerde, soyadının sana normalde kapalı olacak kapıları açması değişik bir kafaymış.
Ben İstanbul'da doğdum, babam da öyle; ama gelin görün ki 70 yıllık "eski İstanbullu"ların İstanbullu kabul etmediği bir aileyiz. Gerçi ben de olsam uzaktan bakınca bizim aileye, bir düşünürdüm: Dede Trabzonlu, babaanne Rizeli, anne tarafı Bartınlı - Karadeniz ufak ama sarmış dört bir yanımı!
İş için gittim Trabzon'a hayatımda ilk kez. İkinci gidişimde bir şey çözmeye çalışıyorum, her zamanki kağıt işlerinden ya da "hocam şuraya bi harf eksik yazmışsınız"dan biraz farklı bir iş. Birilerini ikna etmem gerek; ya da en azından kendimi dinletmem gerek. Araştırıcım aradı, "arkadaş geliyor" diye haber verdi karşısındaki müdüre, adımı da söyledi.
Gittim, kapıyı çaldım. "Merhaba, şey için gelmiştim..." demeden "Gel bakalım K..." dedi adam. Önce afalladım; neden hanım değil, neden adım değil de K? Soyadımla anılmaya alışkın değilim. "Sen Trabzonlu musun?" dedi adam, evet dedim. Belki de bir şey umarak dedim, ne bileyim, babamın kütüğü değiştirmemesinin kardeşimin askerde batıya çıkması umudundan daha somut bir işe yaramasını istedim. Öyle de oldu. Sempati kazandım.
Dünya insanı olmak iyi de, bir yere ait olmak da güzel be...
(23 Şubat 2010, Trabzon)
Bir yere ait olmak dedimse... Ben İstanbul'a aidimdir. Çekip gidemediysem İstanbul'da yaşamak için gitmemişimdir. Memleket Trabzon da olsa, ev, kalbin attığı yerdir.
Kalbim Unutmuyor
3 hafta önce
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder