_ Sana bir espri yapacağım şimdi, bozulacaksın diye yapmıyorum.
_ Neden?
_ Son üç aydır belki, söylediklerime çok sert tepki veriyorsun.
_ Hayır, ama söylüyorum zaten; beni aramazsan ben de aramıyorum, peşine düşmüyorum, o kadar.
_ Arıycam akşam, bana hatırlat.
_ Hatırlat ne demek abi, istersen ararsın işte. Aramazsan zaten aklına gelmemişim demektir, o zaman da tamam zaten.
(...)
_ Aradım işte, noldu?
_ Ne olacak iyi oldu, özlemiştim zaten seni.
_ Ee napıyorsun?
_ Bir kere kendi kendime konuşurken seninle kafamda, "Hayatımı sensiz nasıl sürdürdüğüme bakıyorum" diye cevap verdim buna. İyi dedim, dimi?
_ Oluyor mu bari?
_ Pek olmuyor, en azından şimdiye kadar pek olmadı.
_ Bu sorgulayışların yoruyor beni bazen.
_ Beni de yoruyor, isteyerek yapmıyorum. Ama bir insan diğerinin ablası, annesi, arkadaşı, sevgilisi, dostu, wingwoman'ı olmaya başladığında seçmesi gerekir. Ben dost olmayı seçtiğime göre sana koşulsuz taviz vermeyeceğim. Seni kayıtsız şartsız aramaktan vazgeçerek, annelikten feragat ediyorum. Halbuki o da güzel dururdu üstümde.
_ Peki dost olmak için napıcaz?
_ Bir gün eve geleceğiz seninle, uzanacağız karşılıklı kanepelere. Yemekteyiz veya eşdeğer saçmalıkta bir şey izlerken, çocuk yapmanın ölmeden önce yapılması gereken 100 şeyden biri olduğunu ama daha zamanının gelmediğini anlatacağım ben sana. Böyle düşündüğümü daha ağzımdan çıkarken fark edeceğim. Çünkü ben nasıl size ders anlatırken kendim de öğrendiysem, sizinle konuşurken de kendimi öğrendim.
_ Ben sana boşuna yazar okurun hakkıdır, demedim.
_ Evet, boşuna demedin. İşte bunu yapacağız bak, sen beni uzun zamandan sonra arayıp yemeğimden kaldırıp, günlerce, haftalarca kafamı kurcalayacak bir şeyler anlatacaksın. Çünkü bu da sensin. O yüzden çok da kızamıyorum sana, biri seni sorduğunda tam on üç gündür görüşmediğimizi söyleyecek kadar yalnızlığın ayrımındayken senden nasıl uzaklaşabilirim ki?
_ Kızıyorsun bence.
_ Sana kızdığım zaman, içinde olmadığın yazılar yazarak cezalandırıyorum seni. Sen normalde hayatımın, anlattıklarımın, verdiğim örneklerin ve tüm başıma gelenlerin o kadar içindesin ki, senin var olmayışının dikkat çekeceği yazılar yazıyorum. Olmayışın kendi dikkatimi çekiyor belki bazılarında, çünkü onların tek okuyucusu benim. Tepem daha atıksa o zaman paylaşıyorum da. Bilmiyorum anlaşılıyor mu, bana öyle geliyor ki halbuki -hani vardı ya haybeden gerçeküstü konuşmalarda "o kadar abartılı görmezden geldik ki birbirimizi, marketin ortasında göbek atmaya başlasak bu kadar dikkat çekmezdi" diye bir laf -, bence benim seni görmezden gelme çabam da öyle dikkat çekiyor. Çekmeli.
_ Peki sana anlattığım şey ne olacak?
_ Galiba pek bir şey olmayacak; çünkü başına oturtturmuyorsun beni o yazının. Ama biliyorum hissettiğin şeyi. Boşlukta yüzüyorsun. Boşluk, ama yüzüyorsun sonuçta. Ağzını açıyorsun, senin havan değil ki o, ses çıkarıyorsun belki ama yayılmıyor ki...
Boşlukta konuşulmaz ki.
Biri gelsin, seni bileğinden tuttuğu gibi çıkarsın istiyorsun. Çünkü boğulan adamları hep bileğinden tutup çıkarırlar; öyle bir kurtarılma isteğidir o (bak kendim hakkında bir şey daha öğrendim: rüya yorumcusu bile olabilirim sayende). Bu bir durdurma değil, çünkü "napıyorsun sen?"i kendi kendine de sorabilirsin. Durmasan da, yavaşlayabilirsin. Bu bir kurtarma. Senin istediğin bu. Ben seni tutabilecek değil, bunu tam anlamayan -tam anlamasın diye anlattığın hatta- ve bu durum hakkında yazacak kişiyim.
_ Kendini çok küçümsüyorsun gibi geliyor.
_ Yoo, hatta büyütüyorum bile belki. Senin ilgini çekip seni azıcık da olsa uzaklaştırabilecek birilerini etrafında hep bulursun ama bunu yazacak birini her zaman bulamayabilirsin bence. Ben de şahane ifade ettiğimden değil ama en azından deniyorum.
_ Şimdi tamam mıyız peki, oldu mu?
_ Bilmem, daha çok konuşmak lazım bence. Bir dahaki sefere sen anlat, ben dinlerim. Senin anlatmanı da özlemiş olabilirim; biraz da o konuştuğun zamanların geri gelmeyeceğini düşündüğüm için ağlamıştım ben zaten. Seninki de darılıp bana küstü liseli kızlar gibi; ama onda durum farklıydı, elimizde ne varsa aynen devam edeceğini tahmin ediyordum, öyle de oldu.
_ O kadar daraldım ki anlatamam.
_ O zaman sana şu an çalan şarkıyı armağan ediyorum, senin bana verdiğin Duman'dan daha güzel: Seni soranlara iyidir derdim / belki de yanılan bendim / belli ki daralan sendin, yavaş yavaş
_ Serde kızlık var tabi, hemen laf sok mınakoyim. En azından seninle bir ilgisi olmadığını biliyorsun.
_ Üf, neyse ne. Öyleyse de öyle, ne yapayım. Ama bil ki benden pek kurtuluşun yok. Bir erkek arkadaşım olduğunda, beni aramadığın için verdiğim(i düşündüğün) tepkilerin mantıksız açıklamaları kaybolacak ya, işte o zaman gerçekten konuşmak zorunda kalacaksın, diye korkmalısın bence.
_ Saçma.
_ Değil aslında. Biz hiç bunları konuşmadık, konuşmayacağız da. Çünkü bundan bahsettiğimiz anda sen "Peki" diyeceksin veya yazıyla, bana düşük cümlelerden oluşan bir laf salatası yapacaksın, kendinle ilgili farkında olduğun ama sevmediğin bir huyu çıkaracaksın önüme. O yüzden ben uzun uzun, farazi farazi yazıyorum. Belki böylesi daha iyidir?
_ Bilmiyorum. Her boku bilen sensin, onu da sen söyle.
(...)
Aramadın, ben de yazdım. Sonra gel dedin bi.
(Maçka)
Kalbim Unutmuyor
3 hafta önce
3 yazmadan duramayan var!:
duman - senin gibi
klasik olacak ama baya uzun bir yazı yine delete tusuna kurban gitti ama sarkıyı dinle hersey zaten orada olacaktı
yazılarda kendimi gormemek oldukca darlıyordu beni. gel gor ki fark edilmiş olmak daha da fena... gerçi nereye koyacağımı bilemediğim bir gulumseme var burada ne yapsam
-tahmin edilebilir olmak zamandır mutlu ediyor seni
-hiç etmediki
-iyi dedin
-iyi dedin
akşam yemeğine çağırıyorum belki sonrasında bir şey olur diye, öğle yemeğine çeviriyorsun -bak bu çok klasik bi taktiktir- e ondan sonra gelmişsin burda bana gönlümün aşk parçası diye şarkı gönderiyorsun olmuyor ama, insanların kafasını karıştırıyorsun :)
saatlerdir yoldayım, şu yukarıdakini yazıp günlük sarışımı noktaladıktan sonra asıl yazacağım yoruma geldim:
ben bi yere gitmem; hem asıl benim derdim seninle be ya :)
Yorum Gönder