Gazetecilikten ne zaman nefret ediyorum biliyor musunuz? Para yapacağını bildikleri asparagas haberi, insanları o konuyla ilgili nasıl etkileyeceklerini hiç düşünmeden sallayıveriyorlar en çok okunan gazetelere. O adamlar yükseliyor, biliyorum. Şerefsizce, alçakça yükselip; altlarındakilere de böyle yapmalarını buyuruyorlar. Biz de o gazeteleri alıp, çimlerde üstüne oturmak için kullanıyoruz. Biz en fazla boş haberin olduğu, en kalın ve ucuz gazeteyi alırız ama, orada yazanlara inananlar da var. Bu kobay haberlerine inanacaklar olduğu gibi.
Biri, Sağlık Bakanlığı temsilcilerinin de bulunduğu bir toplantıda söyledi, çok da doğru söyledi: "Tutup yüzlerce, binlerce hekime klinik araştırma eğitimi vereceğimize biraz da basına versek, bence daha iyi olur."
Çok uzatılabilir ve uzatılacaktır da bu "kobay" konusu, gerekli tekzipler gitmiştir bile oradan buradan ama ben birkaç şey söyleyeceğim kısaca; klinik deneyleri saç dökülmesini azaltan şampuanlarla özdeşleştirmeyip geniş düşünmeyi başarabilen insanevlatları için...
1. Molekül bulunmasından ilacın piyasaya çıkmasına kadar geçen süre takriben 12-15 yıl. Bu süre, klinik öncesi ve klinik çalışmalarla geçiyor ve bulunan 10000 molekülden 1 ilaç çıkarsa, bilim insanları kendini şanslı sayıyor.
2. Laboratuvarda, hayvanlar üstünde, sağlıklı insanlar üstünde ve hasta insanlar üstünde denenmeden, sonra da gerekiyorsa başka ilaçlarla karşılaştırma çalışmaları yapılmadan, hiçbir ilaç piyasaya çıkamaz.
3. Klinik araştırmalar global ve lokal olarak yüzlerce kural, kanun, kılavuz, yönetmelik ve yasa ile düzenlenirler.
4. O insanlar kobay değil, denek de değil, gönüllü. Gerçekten gönüllü olmaları, rıza vermeleri ve istedikleri zaman rızalarını geri çekebilmeleri bir yana; onlara denek diyerek fareye indirgemiyoruz gazeteciler gibi.
5. Türkiye'de hastalara, çalışmaya girmeleri için para ödenmiyor. Elde ettikleri tek fayda, insanlık adına elde edilenin yanı sıra, ücretsiz tedavi alıyor olmaları. Sağlıklı gönüllüler için durumu, tecrübem olmadığından bilmiyorum fakat yönetmelikte "çalışmada harcadıkları süre sebebiyle doğan iş kaybını telafi etmeye yönelik" bir ödeme yapılabileceğinden söz ediliyor.
6. Gönüllüler, tüm prosedürleri ve olası yan etkileri baştan bilirler. Bilme hakları vardır, bilmiyorlarsa ilgisizliklerindendir. Sağlıklı gönüllü olarak, para kazanmak amacıyla çalışmaya rıza verip, sonra prosedürlerden şikayet ediyorlarsa ya yalan söylüyorlar, ya da ünlü olmaya çalışıyorlardır.
7. Siz yoğun bakım hastasının iflas etmiş vücudundan mantar enfeksiyonunu sökmeye çalışırsınız, hasta ölür. Ölebilir. Hasta, yoğun bakımda her ne sebepten yatıyorsa o yüzden ölmüştür; ama öldüğünde mantar enfeksiyonundan kurtulmuştur, o zaman ilacınız işe yaramıştır.
Bazen üzülseniz mi, yoksa sevinseniz mi bilemediğiniz iştir klinik araştırmalar ve önemli olan, etik kurallardan ödün vermemeye çalışmaktır.
Kalbim Unutmuyor
3 hafta önce
2 yazmadan duramayan var!:
5. madde için şöyle bir şey söyleyeyim, eşdeğerlik çalışmalarında sağlıklı gönüllülere para ödeniyor. zaten düzenli bir işte çalışan herhangi bir insanın da böyle bir çalışmaya katıldığını pek zannetmiyorum, ne iş kaybından bahsedilmiş anlamadım, sanki firmalar insanları saçlarından sürükleyip bizim deneyimize katılacaksın demiş gibi. ayrıca senin de belirttiğin gibi başlarına gelme ihtimali milyonda bir olanlar da dahil tüm olasılıklardan, risklerden ve sonuçlardan bahsediliyor kendilerine. hatta bunlardan bahsedilen dokümanların tamamını okumaları zorunlu kılınmış durumda. binlerce kural, kanun ve yönetmelikten bir tanesinin bir sayfasını bile gördüklerini hiç zannetmiyorum.
basının nihat doğan'la dalga geçmekten ve rte'ye yağ çekmekten sonra en çok sevdiği şey ilaç firmalarına bok atmak zaten, bir keresinde hiv virüsünü ilaç firmalarının ilaç satmak için ortaya çıkarttığını savunan bir beyin yoksunuyla tanışmıştım, tahmin et hangi sektörde çalışıyordu?!
neyse ben de çok bilenmişim galiba susamadım :)
Yönetmelikte geçen o iş kaybı meselesi. Sağlıklı adamın çalışmaya girmek için para dışında bir itici gücü olmadığını bildiklerinden, "zahmetiniz için para ödüyoruz" demenin kılavuzcası o.
"Sen ne dersen olur dohtur bey"ci hasta popülasyonu o kadar yüksek ki memlekette... Çoğunun o dökümanı okuduğunu gerçekten sanmıyorum. Ama bu kendi hataları.
Ben "olabilir yea" deyip geçiyorum bahsettiğin karakterlere, onlar da kendilerini zeki sanıp susuyorlar. Tavsiye ederim :)
Yorum Gönder