Biliyorum burda olduğunu ama karşılaşmamızı geciktirmek istiyor içim...
_ Bak burda kim var?
Üff, kimse bilmiyor mu bu adamın benden uzak durduğunu aylardır. Bu erkeklerin birbirine bir şey anlatmama huyu da hasta ediyor adamı. Anlatsalar böyle garip, uygunsuz durumlar olmaz halbuki (bu arada "awkward" için iyi bir karşılık bulmalı, böyle olmuyor)
_ Naber abi?
Şaşırmış gibi yap, elini uzat, dönüp giderse havada kalan sadece elin olsun.
Bana baktı, elini uzatmadı. Elini uzatmadığında dönüp gidecek sandım, ama gitmedi. Onun yerine gülümsedi bana, "gel, gel" ve sarıldık. Sonra, adam gibi sarıldık, uzunca, sıkıca.
_ Özür dilerim.
_ Ben özür dilerim.
_ Affedebilecek misin beni?
_ Affedecek bir şey yok ki... Sen?
Çok zaman geçmiş aradan be abi, ama ben kestirip atamıyorum ki zaten, bana her şey dün gibi. Üstelik ben patavatsızlığım için özür dilemiştim daha önce. Düşüncelerim için özür dilemiyorum, çünkü onlar hala aynı.
_ Seni seviyorum.
_ Ben de seni seviyorum.
Ve biz barıştık. Tam sevdiğim gibi, istediğim gibi barıştık. O sevmediğim şehri daha az sevmiyorum artık; üstümden, kalbimden büyük bi yük kalktı, dünya varmış be! Demek ki daha oturulacak çok rakı sofralarımız olacakmış, yalan değilmiş onlar; ve demek ki devam etmişiz, çünkü devam etmeliymişiz.
Neyse ki, tam da sevdiğim, istediğim gibi barışabileceğim adamları sevmiş ve onlarla kavga etmişim :)
Eski, ama eskide kalmış gibi eski bir dostu görmekle ilgili bir yazı yazacağımı sanarken, mutlulukla ilgili bir yazı yazıyorum. Ne güzel...
(08-09 Ocak 2010, Etiler)
Kalbim Unutmuyor
3 hafta önce
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder