Ulan, diye başlanacak bir yazı geliyor: Yani ancak şöyle bir ağız dolusu “Ulan!” diyerek az da olsa anlatmaya başlayabilirim içimdekileri.
Cuma günü Ankara’ya gittim; olağan, günübirlik iş gezisi. 19:31’de havaalanından arabama bindiğimde, bazı planlarım vardı: Okula gidecek, arkadaşları görecek, üstümü değiştirip arabayı bırakacak, Taksim’e başka arkadaşların “yaşasın iş değiştirdik” partisine gidecek, ordan ya okula dönecek ya da Radyo’nun partisine gidecektim. Arkadaşlarda kalacaktım, sabah kahvaltı edilecekti; vay be ne çılgın gençliktim; işte benim yaşamak istediğim hayat böyle dolu dolu, bol insanlı, eğlenceli bir hayattı; zaten hepimiz haftasonu için yaşamıyor muyduk; ben de uzun zamandır dans etmek istiyordum oh be!’ydi…
İki buçuk saatlik trafiğin sabahın 5’inde kalkmış olmakla birleşip bana bahşettiği başağrısı ve asabiyet (daha ziyade, kırgınlık diyelim) ile 22:15’te evimin kapısından içeri girdiğimde tek düşündüğüm uyumaktı.
Cumartesi günümün üç saatini de tek bir hata yaparak girdiğim benzer bir trafikte geçirdim. Bir de ah o emniyet şeridinden gitmeme kafası yok mu… (Ama gitsem kendime daha çok sinirleneceğimi biliyorum) Yanımda en sevdiklerimden, saatlerce beraber olsam sıkılmayacağım biri vardı – ona rağmen küfrettim içimden “Hay senin İstanbul’una da, trafiğine de…”
Ve Pazar günü, işteyim. Çünkü olmuyor, haftasonu çalışmayınca yetişmiyor. Üstelik bugün bir Garipçe kahvaltısını kaçırdığımı öğrendim daha şimdi – ve kahvaltıyı kaçırmamın sebebi de dünkü trafikte telefonu açamamış olmam!
Kafayı sıyırmamak veya çeşitli uzuvlarımı yerlere vura vura ağlamamak için yapabildiğim tek şey, yazmak.
~
Okan Bayülgen, kızının adını “İstanbul” koymuş. Saplama dürtümle vermek istediğim ilk tepki, “aman ne cheesy bir isim!” demek olsa da, diyemiyorum ya, çok güzel isim çünkü, benim baktığım minicik bir kapı deliği olsa da Şehr-i İstanbul’a atfettiğim ‘dünyanın en güzeli’ sıfatını bir kız evladının taşıyacak olması, çok hoşuma gitti.
Cuma günkü trafikte bunu düşünüyordum. İstanbul beni çok üzdü o gün, ama yine de yeterince kızamadığımı düşünüyordum durup kaldığım sahil yolunda kafamı sağa çevirmişken…
Cumartesi kızdım ama, evet köprüden geçerken kızgınlığım biraz azaldı, kabul ediyorum; ama kızdım ulan yine de, ben de insanım sonuçta.
Bu haftasonumu çürüttün İstanbul; sabrımı sınıyorsan böyle devam et…
(11 Ekim 2009, Ortaköy ofis, 16:10)
Bahçelerde Börülce
1 yıl önce
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder