herhangiliğime mi, muhteşemliğime mi; hangisinin doğru olduğunu bilemeyişime mi?
esas kendime mi, esas oğlana mı?
tam neye inanacağım, onu da bilmiyorum.
(gözden çıkarılamayacak kadar değerli olduğuma, sanırım?)
kim demiş yasak elma kırmızıdır diye.
Meseleye bir matematik problemi edasıyla yaklaşmak yardımcı olacak belki de. Hayat iki artı ikinin hayatta dört etmediği (üstelik çoğunlukla daha az ettiği) bir yer olsa da, umudumu kesmek istemiyorum müspet bilimden.
Çözmem gereken şey şu: Yaşadığım şeyin büyüklüğü ve şaşırtıcılığı mı beni bunu herkese anlatmak istemeye iten, yoksa sadece ve basitçe, anlatmak istemem mi? Öğrenmek istemem mi? Duymak istediğim şeyleri duymak istemem mi? (Bu sonuncusu çok tehlikeli bak.) Hakkında her şeyi duymak istiyorum, peki bu (aşk değil de) nedir?
İçimde tutup kendime saklayamayışımın sebebi ne? Kendimden mi taşıyorum? Neden kendimi yollarda buluyorum, uykusuz ama yorgun değil, asla değil? İsyankar, heyecanlı, yorgun, şüpheci belki.
Her şeyi anlayınca ne olacağını bilmiyorum. Hiçbir fikrim yok. “Koyveririm gitsin be” diyorum, "hani anı yaşayalım bu sefer de, önceden düşünüp planlayarak olmayacak"... Ama bu bile bir plan. Bu bile senaryo. Belki hiçbir şey konuşulmayacak, belki konuşulacak bir şey yok bile. Belki hepsi koca bir -OH bulutuydu; uyuyup üfledik, the end.
Yasak elmaya kimse sormamıştır, ısırılmak isteyip istemediğini.
Uğruna paralanacak bir ilişki daha bulduğum için mutlu olmalıyım. Nefesini dudaklarımda hissettiğim adama “seni de kaybedemem” diyebilecek, ona bu sorumluluğu yükleyebilecek kadar kendinden geçmiş bir kendindelik içindeydim ben.
(Vazodan bahsetmeseydik vazo kırılır mıydı ya?)
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder