Hayatımda her şey ne kadar da iyi gidiyor derken ben tam, birden tersine döndü rüzgar.
Yarı-profesyonelce yapmaya başlayacağım yazma işleri dalgalandı. Ben ne zaman ki dergiyi aldım, adamlar konsept değişikliği istediler. Tabi ki ne istediklerini bilmeden sadece istedikleri için (kötü niyetli ajansların elinde müşteriler bir cinayet -ya da cinnet- aracına dönüşebilirler) öyle askıda kaldı o muhabbet bir süre. Asıl işi, hatta kendi işi bu olup da, ikinci iş olarak yapan ben kadar ciddiye almadığında insanlar bir şeyleri, sinirleniyorum. Elinden ayfonu düşürmeyen adamlar bana "mailime yanıt vermedikleri için mahçup" oluyorlar. Az kapasaydın fruit ninja'yı, verirdin belki mi diyeyim, ne diyeyim? Ne dersem diyeceğim ama yarın çözeceğim bunu.
Kuzenin yeni eve çıkan bir arkadaşına uğramış, mutlu mesut oradan ayrılırken "biz çok iyiyiz ya, artık ya evlensek ya da ölsek çıkarız bu evden" dediğimiz evimizin kapısına dayanıp ev sahibi, telefon bile etmeden üstelik, taşınmamızı istiyor ertesi gün. Kuzenin beş yılda beşinci, benim iki yılda üçüncü evim olacak bu. Aramalara başladık ama acelemiz yok, biraz da kendimizi düşüneceğiz bu kez. Yeter bu evsahiplerinin kazandığı.
Bir şeyler oldu ve darmadağın oldum birkaç haftadır. İsyankar, heyecanlı, yorgun, şüpheci. İçinde uyuyamadığım o yataktan kalkarken içimdeki korku, bugünün geleceğiydi çünkü "o kadar çok insan kaybettim ki, tahammülüm yok artık", aynı dediğim gibi. Önemli olan yarışmak değil, kazanmak ve elimde tutmak onu, o her neyse. O her neyse, görmezden geliyor gibi yapmaya çalışarak yengeç adımlarıyla uzaklaşamam ben. Halledeceğim, yine delikanlı gibi kelleyi koltuğa alan ben olsam da halledeceğim. Biliyorum kendimi. Yoksa kendi yatağım bile içinde uyuyamadığım bir yer olup çıkacak.
Ben içinde nasıl davranacağımı bilmediğim ilişilerden tiksindikçe, onlar üstüme üstüme geliyor sanki.
Ve eski sevgili: Hayatımda artık bir doğumgününden diğerine bir telefon kadar yer alan ama yine de durumlar üstündeki dolaylı etkisinin büyüklüğüne şaşırıp sinirlendiğim adam. O kadar çok çağırdık ki herhalde bu birkaç haftadır, orda burda çektiği fotoğrafları sergiliyor instagram vasıtasıyla. Feysbuka zorla sokmuş olmasam, inanacağım sosyalmedyasever haline. Çağa ayak uydurdu falan bildiğin. Ne güzel değil mi sürekli karşıma çıkması, eminim ne enstantanelerle dolu bir börekçi veya ay-çok-şeker bir kahve fincanı sebebiyle belirmesi adının karşımda? Gerçekten... Bugün bir gündüşü gördüm, eski sevgiliyi yarın, bir yere gitmeye kadar verdiğim halde göreceğimi belki. İçimden bir ses "yalnız olmayacak" dedi. Olabilir. Ama kıskançlık hissettim bu durumun düşüncesiyle bile. Onu değil, yalnız olmayışını kıskanırım.
Özetle, neymiş, fazla iyi demeyecekmişsin hayatına. Çağırmayacamışsın kötüyü. Bilemediğin cevaplar rüzgarda bile değil bazen.
Rüzgar ters...
Kalbim Unutmuyor
3 hafta önce
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder