"O, bundan on yıl sonra getto basiti karısına nafakasını verebilmek için varoştaki evini -üstelik de metro gelmiş olacak o zamana kadar oraya!- satıp savmış ve başka bir dağbaşına, en yakın arkadaşının yanı başı bir eve kiraya çıkmış olacak. Tüm akşamlarını beraber, ya onun ya da diğerinin evinde geçirecekler. O diğerinin kardeşi kendini kurtarmış, kayışı koparıp Miami’ye gitmiş, annesiyle babası da emekli olup Seferihisar’a yerleşmiş ve evi de satmak istemelerine rağmen, öyle oğullarının evlenmesi filan gibi bir umutları olmadığı için “her şeyi sizin için yaptık yavrum biz” deyip bırakmış olacaklar oğullarına evi, hah işte o evde oturup akşamları içecek bu iki adam, kafa kafaya verip dünyayı da kendilerini de kurtar(amay)acaklar. Kafasındaki üç tel saçı da beyazlamış olan öteki “ya bu kız da zamanında böyle yapmıştı” diyor olacak –hala!-, bu da “ben kadınları anlamıyorum abi” diyecek, “bi sözlük olsa keşke” diye sızlanacak. Oysa ki o sözlük vardı, tam burada ama kaybetmişsin be adam, gidip kendi elinle sahafa vermişsin!
Bu arada biz, yanımızda birçok yakışıklıyla İbiza’da partiliyor olacağız. Ama aslında düşününce...
Bize her yer İbiza olabilir."
Üzülmeye gerek yok. / Üzülmemeye gerek var.
if only I (too) did not remember.
if only I (too) did not remember.
Veciko'ya, kuzene ve bana...
(17-18 Ağustos 2011, İstanbul)
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder