I like to think I'm stronger now
Victim of common sense
The truth is that I know I still
Confuse the past with the present tense
Victim of common sense
The truth is that I know I still
Confuse the past with the present tense
Condensing what we had
To a single frame
That sticks in my mind
As I try to move on
The same image comes back every time
To a single frame
That sticks in my mind
As I try to move on
The same image comes back every time
...
"Kendimi gereğinden fazla sorguluyorum. Nostradamus karşıma çıksa ne zaman öleceğimden çok, kendimi sorgulamaktan ne zaman vazgeçeceğimi sorardım. Neden lan?" dedim kendi kendime, bundan iki gün önce, üstümde bornozumla (yani giyinecek takatim olmadan) salonda otururken. Bu kendini sorgulama nanesi, yanında kendini sürekli yerme alışkanlığıyla beraber bir de kibir getiriyor. Bu acayip işte; çünkü insan kendini acımasızca eleştirirken aynı zamanda "bunları benden başka kimse yaşamıyor" ya da "bunları yaşadığını fark eden yalnızca benim galiba" gibi bir hisse nail oluyor. Oysa insan yeterince şarkı dinler veya kendi gibi insanların bulunduğu yerlerde zaman geçirirse, bu kibrin ne kadar yersiz olduğunu fark edebilir. Doğru zamanda dinlendiğinde tüm şarkılar "size", doğru yerlerde bulunduğunuzda herkes "siz" gibidir.
Dün One Love'a gittik. Etrafıma baktım, mutlu oldum. Bir günlüğüne (ya da iki günlüğüne) de olsa, çimlere yayılmaktan ve müzik dinlemekten başka gayesi olmayan insanlar vardı. Çok normal, ve garip garip giyinmiş insanlar vardı. Kafamdaki pipetli ve şemsiyeli taca dünyanın en saçma şeyiymişçesine (öyle bile olsa) bakmayan ve "oooooo kayış koptu kaptan!" diye bağırırken sesi benden çok çıkan, güzel, yakışıklı, çirkin insanlar vardı. Önemli olan, bu insanlar vardılar ve işte oradaydılar, aynı yerdeydik, demek ki hala umut vardı, yalnız kalmayacaktım.
Beni öldürmeyen şeylerin beni süründürdüğü, bunların bir kısmının da beni güçlendirdiği bir gerçek. İlişki bazında, resmen yalnız olduğum son 2,5 yıl 1 gün boyunca benim bir şekilde alakadar olduğum ve bana ilgi göstermeyen adamları sıraya dizsek Edirne'den Ardahan'a yol olmaz ama, bir ICAMES logosu oluşabileceği kesin. Bu durumda giderek güçlenmekte (tersine kaşarlanmak da diyebiliriz bu duruma) olan bünyem birtakım ofsaytları da daha olgun karşılayabilecek hale geldi. Bunlar sadece ilişkisel başarısızlıklar değildi tabi...

Bu bir kişisel gelişim yazısı değil. Sizin için değil en azından. Benim için öyle gibi, ama geriye dönük anlatılanından, "oldu da bitti maşallah" tarzı. Yeni data yok, eski dosyaları açıyoruz. Restrospektif bir çalışma, evet, restrospektif kişisel gelişme yazısı.
Sinan paylaşmıştı bir keresinde, "Beni mahveden şey; bana yalan söylemiş olman değil, sana bir daha inanmayacak olmam." lafını Victor Hugo'nun. Beni mahveden şey ise hayatımdaki en önemli zannettiğim adamları hep kaybetmiş olmam. Hepsi kendi kendini öldürdü bir şekilde. Ve hiçbir şey değişmedi onların ölülüğünde. Hala aynı adamlarla görüşen, hala aynı yönetmenlere hayran olup aynı müzikleri dinleyen adamlar onlar. Fakat bir tanesi var ki, onu hiç tanımadığım biri öldürdü. Eskiden sarhoş balık ile topal martı çalan evinde ölü bulundu canım dostum. Ölümünü herkes müptezelliğine yordu. Kimse fark etmedi o evde artık yesterday's mistakes yükseldiğini fazla ısınan bilgisayardan. Ben de fark etmedim, sonradan düşününce anladım aslında başka bir adamın onu öldürdüğünü. Ah, faili meçhul dostum.
Vazgeçtim, beni asıl mahveden şey buymuş: Geride kalan, tanımadığım bu adama kitap ithaf edecek olmam (öyle mi?)
Şimdi...
yani,
kırıyorsun
parçalıyorsun
yok sayıp kendimi bana unutturuyorsun.
kırıyorsun
parçalıyorsun
yok sayıp kendimi bana unutturuyorsun.
yol bulup susmaya çalışırken
konuştu cümleler içimden
hangisi sen?
hangisi ben?
bunaldım -mış gibilerden
konuştu cümleler içimden
hangisi sen?
hangisi ben?
bunaldım -mış gibilerden
... bak, şarkılar benim, şarkılar bana.
Şimdi, ben neden böyle hissettiğimi sorgulamayı bırakıp, sadece böyle hissettiğimi düşündüm. Bunun da benim normal kılmaya çalıştığım tüm saçma şeyler gibi normal olduğunu, her şeyin bir açıklaması olmayabileceğini bildim. Bir açıklama varsa da onu bulmak zorunda olmadığımı, bir zahmet getirilip önüme konması lüksünü hak ettim. Gerekliyse. Uygulanabilirse.
Yayınlamadığım tüm yazıları ise gözümün görmeyeceği bir yere kaydettim.
Ayy, aklıma geldi, ben bu retrospektif çalışma için onay almadım?!
Amaaan...
Sikerler!
(... ~ 04 Temmuz 2011)
2 yazmadan duramayan var!:
bunu not aldım: "Doğru zamanda dinlendiğinde tüm şarkılar "size", doğru yerlerde bulunduğunuzda herkes "siz" gibidir."
e ama ben bileydim senin de one love'da olduğunu... neyse ki aynı anda bağırmışız "kayış koptu kaptan" diye =)
bir de aklıma "herkes öldürür sevdiğini" geldi. onlar kendilerini hedef gösteriyorlar, içinde ölüp gidiyorlar.
önce beni, sonra kendilerini.
Yorum Gönder