'Sana yirmi beş yaş dayanılmaz haşarılığını kanıtlayan yazılarından kopya ettiğim birkaçını gönderiyorum. Kızma! Biliyorum yanlıştı sana gelmem. Kalan yanlışlıklar değil midir zaten. Karşılaştığımız ilk gün gözlerinde beliren huysuzluğu duyumsamıştım. Seni değişmiş görmeyeceğim hiç. Görmek de istemiyorum. Hep aynı o aşk adamı, töre kaçkını delikanlı. Birdenbire gecikmiş çöküntüye dayanamayan Byron portresi. Ben çürüdüm senin adına durmadan, bilerek. Ellerime baktın. Çoraktı, çatlaktı. Belki tek vurgunluğun gözlerimeydi. Onlardı eskitilemeyen. Yıpranmazdılar ben isteseydim bile. Bir süre oyalanma gücünü veren sana. Yakınmıyorum.
Yanlışlığın nerede olduğunu tam kestiremeden öleceğim gene de. Kin tutmaya ödün vermez bir ölüm olacak, umutlanma. Bunalımlarını neye dayandırmak istersen iste, açılmazdın, açılmana yardım edemezdim. Tüm cayabildiklerimi ellerine tutuşturmaya kalkışsaydım, nasıl küçülürdüm biliyorum. O bilişi, onurlu alınganlığını yerleştirdiğin yüreğimin suçu ne? Biz bir varoluşun içinde ya da dışındaydık, onu hiçbir payanda ayakta tutamazdı. Susacaksın kuşkum yok, bu susku’yu senden önce salt unutulmuşluğa götürmeyi diliyorum. Kanayan tutkularında neyi parçalasan içinde ben varım, dahası ruhgöçümüne uğrayarak ben olacağım!... Mutluyum, nasıl isterdim bunu bilmeni. Bildiğini bilmek umudu, artırmıyor mu sanıyorsun acımı. Aynı zamanda şaşkın bir doğa çarpığı. Ne İskender’ler imgeledim, ne Salvador Dali’ler sende. Bir gün beni yersiz yücelterek içini rahatlatmaya zaman bırakacağımı da seziyorum. Kocadı yüreğim artık, durmaya gönüllü. Duymayayım da yanıl, kutsa benden sonra beni, bağışladım şimdiden. Masalımızı yazamayacaksın yaşadığıma inandıkça. İşin kötüsü, yok olduğuma da inanamayacaksın! Gene de esirgeyeceğim seni, kesin ardıma bırakacağım, senin dileğin de bu, öylesine hırpalıyorsun çünkü, değmez bulacak, insanlık tragedyası karşısına çıkarılmış clown fantezisi sayacaksın, bize göre dünyamızın çocuk kalmış sevdasını! Oysa, bir kez ölümlü bakışını durdurabilseydin zamansızlıkta... Dur, yokla bedenini, bak ne sıcacık! Hep kıskandın kendini, kendinden canım aptalım benim. Sen hep yanılgı ve yenilgilerden oluştuğun için yaşayabilensin!'
Metin: Buzul Çağının Virüsü, Vüs'at O. Bener
Görsel: Lord Byron on his death-bed, Joseph-Denis Odevaere
Müzik (sözde özne): Çember, Yeni Türkü
Yanlışlığın nerede olduğunu tam kestiremeden öleceğim gene de. Kin tutmaya ödün vermez bir ölüm olacak, umutlanma. Bunalımlarını neye dayandırmak istersen iste, açılmazdın, açılmana yardım edemezdim. Tüm cayabildiklerimi ellerine tutuşturmaya kalkışsaydım, nasıl küçülürdüm biliyorum. O bilişi, onurlu alınganlığını yerleştirdiğin yüreğimin suçu ne? Biz bir varoluşun içinde ya da dışındaydık, onu hiçbir payanda ayakta tutamazdı. Susacaksın kuşkum yok, bu susku’yu senden önce salt unutulmuşluğa götürmeyi diliyorum. Kanayan tutkularında neyi parçalasan içinde ben varım, dahası ruhgöçümüne uğrayarak ben olacağım!... Mutluyum, nasıl isterdim bunu bilmeni. Bildiğini bilmek umudu, artırmıyor mu sanıyorsun acımı. Aynı zamanda şaşkın bir doğa çarpığı. Ne İskender’ler imgeledim, ne Salvador Dali’ler sende. Bir gün beni yersiz yücelterek içini rahatlatmaya zaman bırakacağımı da seziyorum. Kocadı yüreğim artık, durmaya gönüllü. Duymayayım da yanıl, kutsa benden sonra beni, bağışladım şimdiden. Masalımızı yazamayacaksın yaşadığıma inandıkça. İşin kötüsü, yok olduğuma da inanamayacaksın! Gene de esirgeyeceğim seni, kesin ardıma bırakacağım, senin dileğin de bu, öylesine hırpalıyorsun çünkü, değmez bulacak, insanlık tragedyası karşısına çıkarılmış clown fantezisi sayacaksın, bize göre dünyamızın çocuk kalmış sevdasını! Oysa, bir kez ölümlü bakışını durdurabilseydin zamansızlıkta... Dur, yokla bedenini, bak ne sıcacık! Hep kıskandın kendini, kendinden canım aptalım benim. Sen hep yanılgı ve yenilgilerden oluştuğun için yaşayabilensin!'
Metin: Buzul Çağının Virüsü, Vüs'at O. Bener
Görsel: Lord Byron on his death-bed, Joseph-Denis Odevaere
Müzik (sözde özne): Çember, Yeni Türkü
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder