İşle ilgili karmakarışık kafalardayım sevgili blog. Kafa karışıklığının en azından fiziksel olarak çözülebilecek bölümünü yazarak unutabilmek için geçenlerde oturdum, bir liste yaptım. Daha doğrusu iki liste yaptım. Biri korprıt kafalar, sıradan. Öbürü alternatif, "_Nasılsın? _Sıradan." döngüsünün dışına çıkma çabaları.
Amiplere sempati duyuyorum artık, yazık o hayvanlara (hayvan dediysek...). İkiye bölünmek bana çok zor geldi şimdi bile. Gündüz birini bir işi yapmak istediğime ikna etmeye çalışmak, akşam başka birini başka bir tarafa geçmek istediğime ikna etmeye çalışmak; ikisi de gerekli, ikisi de elzem artık (çünkü bu ofiste duramıyorum). Ama kafamın hep başka mesajlar iletmeye, başka yönlerimi parlatarak satmaya, başka bir şeylerden şikayet etmeye programlanması gerekiyor, tek ortak nokta şu: "Benim için işyerindeki huzur ortamı çok önemli." Maalesef bu başarılı bir serzeniş değil. Samimi belki, ah o samimiyet ekmek yedirse insana. Yılanı deliğinden çıkaran tatlı dilin samimi olması gerekmiyor, eyyam da yapsa olur o (ama sevmiyoruz işte eyyamcı korprıt dilleri abi, sevmiyoruz!). Ya da ne bileyim, ekmek aslanın ağzındaysa "ha canım aslan, hanimiş bebeyim aslan" diyerek açamıyoruz onun ağzını. Üç-beş tane eğitim, sertifika, yüksek lisans programı attırarak ortaya, yaptığımız yüksek lisansı anlatmaktan aciz bile olsak, belki öyle. Yedirirsen karşındaki adama o attırdığını, olur.
Öyle ya da böyle, o görüşme senin, bu sınav benim bu aralar. Bana İngilizce seviye tespit sınavı yapılacak olması ve bunun için erken kalkacak olmak üstelik, biraz koyuyor, yalan değil. Ama başa gelen çekilecek. Çünkü artık tamam, bitti, the end, c'est fini, fin. Birileri benden "bu projeyle ilgilenecek" diye bahsettikçe içimden "meh meh meh" diye gülüyorum ve "tabi burada olursam" diye ekliyorum; hiçbir şeye tam anlamıyla kendimi verip, konsantre olup sahiplenemiyorum, ha, sahiplenmek gerekir mi onu da bilmiyorum ama ben şimdiye kadar hep öyle yaptım, yaptığım bir sürü şeyin iyice gereksiz olduğunu düşünene kadar katlandım, devraldığım enkazların altından bile iyi kalktım ve bunların hepsini birazcık amatör olarak yaptım. Yaptığım işte değil, yapış tarzımdaydı amatör ruh ama görüyorum ki yapış yapış geliyor insanlara bendeki amatörlük.
Ne çok gitmek istedim şu şirketten. Planlarımı yaptım. Hatta daha hain planlarımı da yaptım, madem gidecektim artık süpürebilirdim her şeyi (yine bir şey olacağından değildi, zaten olmasındı ama artık benim içimde bir kırıntı dahi kalmasındı) ama baktım, hooop başvuruvermişim bile açılan ilk farklı -değişik- pozisyona, neden, çünkü orası rahat, orası cici. Belki de böyledir. Belki de topuklu ayakkabılarla yoldan yürümeyip inatla deniz kenarından ofise gitmek gerekiyordur yine. Belki de oradan yürünmeyecektir bile artık. Belki.
Şu salaklıktan kurtulsam belki daha iyi olacak: Her gittiğim, her iyi geçen görüşmede "bu sefer oldu" deyip o işin olası iyi yanlarını düşünmek, sonunda inşallah bu olur demek ve sonra başka bir şey çıktığında karşıma, işte bu daha iyi olacak, deyip ona yeşillenmek bu sefer... Bu büyük bir salaklıkla beraber büyük bir yorgunluk ve öyle bir şey olacak ki sonunda elimde kalan ne varsa öbür taraf için acaba deyip tereddütte kalacağım diye çekiniyorum.
Halbuki, nasıl olacağını bilmediğin şey kötü olduğunu bildiğin şeyden kesin iyi olacaktır, Murphy bile katılır bence buna?
İki yıl kadar önce birileri beni aramıştı ve sırf bu benim ilk işim diye, daha önce adam gibi bir iş görüşmesi tecrübem olmadı diye kalkıp gitmiştim. Beni beklettikleri için sinir olmuştum adamlara, sonra konuşmuştuk çiçeği burnunda müdür ve uyuz İK karısıyla ve ben kendimi zorlayarak da olsa hiçbir iyi yanını görememiştim oranın beni çekecek (aklımdan "ofisten deniz görünüyor" gibi sikko sebepler geçtiğini hatırlıyorum, aptal, onlar görüşmede söylenmez ki, daha profesyonel düşün!) Sonunda kaçınılmaz an gelmiş ve bana "işinizi neden değiştirmek istiyorsunuz?" diye sormuş ve kaçınılmaz yanıtı almışlardı -daha usturuplu olarak ama-: "İstemiyorum aslında."
Şimdi de soruluyor bana ve yine apışıp kalıyorum ama yüz seksen derece farkla öncesine göre. O zamanlar ne söylesem diye düşünürken susuyordum, şimdiyse neyi söylemesem, neyi söylememem gerekir acaba diye, kafamdakileri olduğu gibi sayıp dökmeyeyim diye tutuyorum kendimi.
Çünkü artık tamam, bitti, the end, c'est fini,
Kalbim Unutmuyor
6 gün önce
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder