... yazı kalır.

bellatrix begins: batman gibi değil, anka kuşu gibi!

Gerçek, Yalan ve Garnitürlerimiz

Ayrılmaların uzuuun aldım-verdim-ben-seni-yendim sürecinde akla gelen birkaç şey var. Herkes kolay kolay dillendirmez bunu ama var işte (çünkü kararsızlık içinde ne kadar zaman heba ederse etsin, sonunda kendini ve herkesi "sadece içinden gelen sesi dinlediğine" inandırmak ister insan).

Nasıl bir yemeğin sunuluşu ve yanında ne ile geldiği önemliyse, bir insanın sunuluşu da önemli; o yüzden ben garnitür diyeceğim bu ek nanelere. Adam sizin en sevdiğiniz yemek olmayabilir ama yanındakilerle doyarsınız belki (ama bir yersiniz, iki yersiniz; öyle hayat geçmez, söyleyeyim).

Garnitür dediğin patates kızartması, haşlanmış sebze, yeşilik, kırmızı lahana filan veya iyi bir aile, arkadaşların sevgiliyi çok sevip benimsemesi (karşılıklı; ama daha çok karşı tarafın arkadaşlarının kişiyi sevmesi o kişiyi düşündürür), "okumuş çocuk, boru mu" düşüncesi, para-pul, ev-barktır; birkaç şey daha sayılabilir böyle.
Ben en çok arkadaşlar kısmına takılmıştım. Gerçekten sevdiğin insanların gerçekten sevdiğin bir adamla anlaşamadığını (veya tam tersi) görmenin insanı hayattan nasıl soğutacağını bildiğimden olacak, hep bir korku olmuştur içimde: "Ya beni sevmezlerse?". Aslında sevilmeyecek bir insan olduğumu sanmıyorum. Hele veliler pek sevegeldi beni şimdiye dek. Ama birkaç insanı irrite ettiğimi fark ettiğim oldu (İyi de, ne yapayım yani, sen de "marangozcu" demeseydin?!)

Aslında bunların kafamı son kurcalamasının üstünden yıl geçmişti neredeyse; ta ki, dün o beni pek seven arkadaşlardan birine rastlayana kadar. Aynı uçaktaydık, indik, bana baktı ve tanıdığını belirten bir işaret yapmadı, ödeme sırasına girdik, ben ona (çünkü karşı karşıya gelmiştik artık) "Naber?" dedim, o beyninin içinde beni ve ismimi arayarak "iyidir, senden?" dedi, sonunda "Ee, Pınar!" diye ekledi.

Hakkını yemeyeyim, 2-3 denemeden sonra hatırladı beni aslında. Yine de hakkımda ne hatırladığından emin değilim. Oysa ki ben onun kim olduğunu, kiminle evlendiğini, evini, çocuğunu, nerede çalıştığını, baskın karakter özelliği olan dominantlığını hatırlıyorum. Tıpkı tanıştığım insanları da hatırlamaya ve karşılaştığımda selam vermeye (karşılık alamasam da) gayret etmem gibi. Neden hatırlıyorum bunları? Bilmiyorum.

Burdan varmaya çalıştığım nokta şu: Sizin, başkalarının da sizi onlar kadar sevmeyebileceğinden korktuğunuz, karşı tarafın o arkadaşları var ya... Onlar size siz olduğunuz için zerre kadar değer vermiyor olabilir. Çünkü siz sadece sevgilinizin yanında bir "aman ne şeker"sinizdir, gidişiniz olursa dönüşünüz olmaz. İşte bu arkadaşlar, yalandan arkadaşlardır.

Ben size biraz da, gerçek olan bir şeyden bahsedeyim. 7 yıl boyunca haftanın 5 günü veya daha fazla gördüğüm, sonunda kendimi kaybedercesine ağladığım kavgalar ettiğim, ilk heyecanım, ilk aşkım ama daha önemlisi arkadaşım bir adam var. Hala araşıyoruz ve görüşüyoruz, hala ben onun zaman zaman kendini veya beni paralamasına izin vererek onu dinliyorum ve ben onunla inanılmaz eğleniyorum. Ardından üzüldüğüm zamanlarda merak ettiğimin, çok merak ettiğimin aksine, yıllar geçtikçe sıradan olmadı, sevdiğim gibi kaldı.

Nasıl görüşmeyebilirim ki? Onun gözünde farklı bir yerde olduğumu ve olacağımı bilmek bana iyi geliyor. Onun bana bakışında 15 yaşıma ait bir duygu görmek hoşuma gidiyor. Aşk, tutku değil de; çocukluk, saflık, hayranlık belki. Sonra aradan 8-9 yıl geçmiş, büyümüş, değişmiş halimizle; hani onun o zamandan yaşamaya başladığı ama bende görmeye alışkın olmadığı hayata başlamış halimle beni gördüğünde sanki bir de şaşkınlık, ne yapacağını bilememe ifadesi ve belki ufak bir beğeni -ne de olsa iyidir benim muhabbetim- görüyorum gözünde. Bunlar hoşuma gidiyor işte.

Bir gece 22:30 sularında evinin önünden geçerken aklıma geldi, hazır ve kısa süre için buradayken bir kahve borcunu yerine getirmek üzere aradım, yanında arkadaşı vardı ama "madem kapının önündesin" indi aşağı ve inatla, ısrarla beni yukarı çağırdı yaklaşık 10 yıl sonra ailesini tekrar görmek üzere; çünkü annesi beni çok merak etmiş!

Beni, annemi, kardeşimi, hayatımı konuştuk. Daha doğrusu, onların hakkında her şeyi hatırlayan bu insanları güncelledim ben sadece; ne de olsa bu arada ben mezun olmuş, işe başlamıştım; kardeşim ikinci kez mezun olmak üzereydi ve ayıptır söylemesi eşşek kadar olmuştu. Ben ne yapıyordum, hayatımdan memnun muydum, ah bi de Gamze vardı o neredeydi, Nefise vardı, ne, evlendi mi, ne kadar erken!di, Maho vardı sonra, lisede de neler neler olmuştu değil mi, üff...

O kadar çok güldüm ki, gözümden yaş geldi o gece. O evden, arkadaşım yokken de kahve içmeye geleceğime söz vererek, herkese sarılarak ayrıldım gecenin 1'inde, o da, sabah 5'te kalkıp bir uçağa yetişiyor olacağım için. 10 yıldır benimle ilgili her şeyi hatırlayacak kadar beni sevmiş ve benimsemiş insanların yanından, dönüşümde 1 yılda adımı dahi unutacak kadar beni hayatına dahil etmemiş biriyle karşılaşmak üzere ayrıldım.

Sonuçta, gerçek olan o kadar büyük yer kapladı ki içimde, yalan olanı kafama takamadım bile...

Madem yeni yıla yaklaşıyoruz, bir dileğim olsun:

Herkese, bu kadar gerçek mutluluklar bahşolsun!

(28-29 Aralık 2009, Ankara, İstanbul)

0 yazmadan duramayan var!:

Related Posts with Thumbnails

bencileyin

Fotoğrafım
iyiyim, kötüyüm, mutluyum, mutsuzum, güzelim, çirkinim - herkes kadar. çok şey bilir, her şeyi hatırlarım; çöp beyinliyimdir. bana alttan bakarsanız bir tanrı görürsünüz (temsili). müzik dinlerim, sadece yalnızsam veya sarhoşsam bağıra bağıra eşlik ederim; yoksa insanları düşünürüm aslında. ve severim. insanları severim; bazı insanları daha fazla, bazılarını çok çok fazla, boyumdan büyük severim. sonracıma, okurum. bir de yazarım; iyi, kötü, mutlu, mutsuz, güzel, çirkin - herkes kadar.

basılı materyalin hastasıyım!

read the printed word!