Yahu... Hiç tutmadığım bir Mojito sözü vermişim o sırada uzaklarda olan arkadaşlara günün birinde. Hiç veya hiçbir zaman istediğim gibi yanıtlanmayacağını önemsemeden uzuuuun uzun günlükler, haftalıklar yazmışım. Benimle hiç konuşmak istemediğini gayet açıkça belli eden adamlara "devam ediyoruz, çünkü devam etmeliydik" demişim. Benimle hiç konuşmak istemediğini gayet açıkça söyleyen adamlar için de üzülmüş, bunu çok sorgulamışım. Ve belki de atlatamamışım uzun bir süre, belki de hala.
Bunlara neden dönüp dönüp bakıyor ve kendimi kaşıyorum bi nevi, bilmiyorum. Sayfalarca yazmış, saatlerce kendimle konuşmuş, rüyalarını görmüş, senaryolar yazmış ve oynamışımdır; ama ne yaparsam yapayım geçmedi yahu hırsım, üzüntüm, öfkem; hiçbirinde de "amaaan çok da fifi!" diyemedim! Biliyorum aslında tek yapmam gereken, hepsini ordan burdan toplayıp karşıma dizmek ve teker teker, o zaman söyleyemediğim şeyleri söylemek; "demek ki hepsi, bi kız arkadaş bulana kadar - o istedi diye veya istemedi diye her şey tepetaklak oluyor öyle mi? o zaman sana diyecek tek bir söz var: amsalak", "demek büyüyünce... tamam, bi 10 yıl sonra konuşalım bakalım", "evet, gerçekten çok ortak yönümüz var, seninle onun arasında olmayanın aksine", "sen bu işi yapamazsın. bitti.", "sen, önce birisi hakkında ne düşündüğüne, ne hissettiğine, ne tükürdüğüne ve ne kadarını yalayacağına bi karar ver de sonra konuşalım; daha dün savunduğum adamlarla beni karşı karşıya getirip, sonra da en kötü lafları ben etmişim gibi çıkamazsın işin içinden. oh ne ala memleket be!", "ne kadar safsın, gerçekten. yoksa rol mü yapıyorsun acaba, anlamazdan gelmek daha mı kolay geliyor, ancak öyle mi kaldırabiliyorsun bu yükü... belki. belki de öyle bile kaldıramıyorsun. neyse, bana ilişme de", "demek ki arkadaşlığın buraya kadarmış. o halde senin için üzülemeyeceğim bile. ne de olsa, gömlek değiştirir gibi sevgili değiştiren bi adamdan ilişki konusunda icazet alacak değilim", "sevmiyorsan konuşmazsın arkadaşım, zorla mı yani :)"
Acaba gerçekten, ama gerçekten düşündüğüm kadar büyük bir haz mıdır bu, yoksa daha büyük bir vicdan azabı mı?
***
Sonuçta az gidip uz gidip anladığım, değer vermekte ve verdiğim değeri göstermekte etrafımdakilerden neredeyse hep bir adım ileride olduğum. Hep daha bağımlı, daha istekli, daha muhtaç olduğum için; hep onların yanında olmak veya istediğimde onları hep yanımda görmek için. "Seni seviyorum" diyemediğini sanan biriyken, aslında belki de gereğinden fazla veya yanlış insanlara söylediğimi, azcık daha cool dursam ah belki de ne güzel olacağını görmek ilginç (zaten strateji oyunlarında da hiç başarılı olamamışımdır ben).
Eğer "pişman olduğun zaman dönebilirsin / ben yine burda olacağım"cı biri iseniz; eğer kırılıp, ister istemez uzaklaşıp sonra kapınız çaldığında yüzünüzde bir gülümseme ile kapınızı açıyor ve kendi kendinize oluşturduğunuz kırgınlıklar hakkında konuşmuyor, laf sokmuyor, trip atmıyorsanız; alabildiğine sakin, huzurlu ve karşınızdakinin huzur bulduğu biriyseniz, o zaman sanırım her şey çok güzel oluyor.
Yok, göstererek veya göstermeyerek sürekli isyan eden bir yapınız varsa ve geçmişle sürekli hesaplaşıp aslında karlı olmanız gerekirken zarara uğradığınızı fakat yapacak hiçbir şey olmadığını fark ediyorsanız, yandığınızın resmidir.
İşin garibi, tüm bunları aynen çevirip bana sokabilecek tek insana da ben aynı, bu serzendiğim şekilde davranıyorum. Ne kadar kötü hissettirdiğini bilerek. Ama kesinlikle istemeyerek.
Biliyorum sen "özür dilemek, tekrar yapmayacağım demektir" dersin hep ve ben bunun için söz veremiyorum ama yine de, özür dilerim anne.
(25 Aralık 2009, Gayrettepe)
Hiçbir şeyin ve hiç kimsenin ebedi olmadığını kendine tekrarla - 40 kere söylersen, olurmuş.
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder