tek başlangıçlı iki yazı.
ikincisi burada.
Bir arkadaşın doğumgününden çıktığımız hava ağarma saatlerinde, Deniz'i benim evde, metus'un eski, benim yeni çekyatımda misafir ettim. Gözlerim kapanırken takside, blogdan, yazmaktan, oradan buradan konuştuğumuzu hatırlıyorum. Sonra eve gidip biraz daha mırıldanmak için kendimi zorladıktan sonra, Deniz'i cep telefonunun şarjını bitirircesine çaldığı müzikle başbaşa bırakıp yattım. Ertesi gün öğle saatlerinde uyandığımızda kafalarımızın mayhoşluğuna sadece sade kahvenin iyi geleceğini düşünüp mutfağa girdim. Deniz ortalarda dolanıyordu. Kahveyi hazırlarken ona şimdiye kadar hep kız arkadaşlarıma anlattığım bir şeyi anlattım, fikrini almak için. (Benim erkek görüşlerine saygım yüksek, ihtiyacım çoktur.)
Söyledikleri, duymak istediğim veya duymayı umduğum şeyler değildi. Benim içimde buzdağı gibi duran realistin görünmeyen kısmı, sürekli "önemli değil" diyen ve senaryolar yazan biridir. Bunlar hep kapışırlar birbirleriyle. Hiçbir zaman pespembe fırfırlı, tüylü dantelli bir odam olsun istemedim; hiçbir zaman pespembe fırfırlı, tüylü dantelli biri olmadım çünkü. Ama bu durum, gerçek olmadığını bildiğim şeyleri hayal etmeme engel olmadı. Bunlar bana sayfalar doldurttu, beni insanlara da okuttu belki ama bana bir faydaları olmadı.
Sıklıkla kendimi "ne iyi olurdu ya"lardan yürüyerek vardığım kara ormanlarda buluyorum. O zaman da beni o karanlıktan çekip çıkaracak, bana zaten bildiğim şeyleri söyleyecek, gerçekçi ve haliyle katı tarafımı destekleyecek birileri oluyor yanımda. Bunlar ekseriyetle erkek oluyor; çünkü biz kızlar, bahane bulmakta çok iyiyiz. "Belki şöyledir, belki böyledir, biraz daha zaman ver" diye diye hiç olmayan bir şeye kendimizi ve birbirimizi inandırıp sonunda mutsuz olmakta üstümüze yok. Erkekler ise olanca öküzlükleriyle gerçeği söyleyiveriyorlar. Sempati filan, hak getire. Ondan sonra "bellatrix, neden erkek sempatizanısın?" Al işte bundan. Bu, kız empati ve sempatisine ihtiyacım olmayacak demek değil; ama kızlar beni işte o karanlığından çıkaracak güçten genelde yoksun oluyorlar (yoksun olmak yüklem, vurgu "genelde"nin üstünde).
Sadece kuzenim yapmadı bunu benim çevremdeki, benim ne kadar yersiz olduğunu ancak şimdi gördüğüm heyecanlarımı dinleyen insanlar arasında. Ben de onun heyecanımı paylaşmadığını sandım. Halbuki en doğrusunu yapıyormuş. Nasıl anlamadım, oysa ki benim taktiğimdir, "olmayacakmış gibi yap, olursa sevinirsin."
Kendimi bırakıp, hiç niyetlenmediğim bir yere çıktım şu an klavye başında, mel mel etrafa bakıyorum. Bu yazı, bu yol hiç düşünmediğim bir yere gitti ve bu kara ormandan, varmak istediğim nehre dönüş yok. İyisi mi bu yazıyı beni dinleyen erkeklere ithaf edeyim ve Yeni bir Kayıt açayım ben...
Bahçelerde Börülce
1 yıl önce
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder