Mahkemenin verdiği karardan utanç duyuyorum. Ülkenin adalet sistemine inanmayan biri olsam da, alttan alta, insaniyet namına değilse de siyasi nedenlerle, "dışarıya sevimli görünmek" uğruna bile olsa adil bir kararı içten içe bekliyordum. Tesadüfi bir adalet çıkabilirdi. Onun yerine yine her yer festus.
Böyle devlet, örgüt başına. Örgüt yoksa, bu laf uzaya gider.
Hiçbir zaman desteklemediğim birtakım kararların arkasında, hiçbir zaman desteklemediğim birtakım partiler var. Benim "ne şeriat, ne darbe" de demişliğim var bir yolda yürürken. Bu bazılarına banal gelecek biliyorum. (Bazı söylemler diğerlerinden daha az soylu oluyor sanırım.)
Hrant'ın katili benim diye teslim olsam daha az hırpalanırdım gibi geliyor (e onlara bir şey olmuyor). Utancımı, acımı veya inançsızlığımı kendi istediğim gibi yaşayabilirdim belki o zaman. Ülkenin gidişatına dair sorumluluğumdan payıma düşeni alıp, tüm suçu sırtlamak zorunda kalmadan yırtabilirdim.
Şimdi, hiç desteklemediğim bir tek partili iktidar döneminde, bağımlı bir yargı düzeninde, bir iş gününde Agos'un önünde olmadığım için suçlu benim (beni atın, bir denizyıldızından kurtulmuş olursunuz). Yine o geniş zamanlar isteği, yine yapamamazlık beni, bizi suçlu yapıyor. Evet, karşı çıkmalı. Lakin, karar başka türlü verilsin diye kalabalık toplanan ülkede, çıkan karara sevinilecek miydi?
Oyunu kuralına göre oynamaya karar verdik sanırım, aniden.
Ötekini kucaklarken berikini ötekileştirmek felsefesinin etrafımı sardığını ve beni çok mutsuz ettiğini hissediyorum. Faşizme, ırkçılığa, ümmetçiliğe karşı çıkarken kendi yurdumdan olmuşum, eşitliği savunurken ben daha az eşit olmuşum meğer. Bunun gelişini görebildiğimi söyleyemem. Düşüncelerim değişmedi, ama artık gerçekten kalbim sıkışıyor.
Bayağı, bildiğin korkuyorum artık.
Kalbim Unutmuyor
3 hafta önce
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder