sihirli kelimeleri vardı içinden geçen şeylerin olmasını sağlayan. bir kelime vardı mesela içinden söyleyince birkaç kez o anki korkusu gidiyordu. o an her ne’den korkuyorsa o korkulmayacak bir şey haline geliyordu. sonra başka bir kelimesi vardı, onu içinden geçirdiğinde siniri azalıp azalıp ortadan yok oluyordu; puf. başka bir kelime karşısındakinin sinirini geçirmek için, başka bir kelime içinin durulması için. en sevdiği kelime “upupidaye” idi. upupidaye o an o gün aydınlansın diyeydi. ne zaman hayatta çok inandığı, çok güvendiği bir kişi ya da bir ilke, umutla inandığı bir görüş kendisini hayal kırıklığına uğratsa, üzse ve hatta hayata olan inancını sorgulatsa, gözlerini kapatır içinden tekrar ederdi; upupidaye, upupidaye, upupidaye. işte o zaman, etrafını saran karanlık giderek azalır, içindeki kırgınlık dağılır, etrafı aydınlanırdı. her zaman, her kırgınlıkta, her üzüntüde söylenmezdi bu kelimeler. ancak gerçekten çok ihtiyaç olunduğunda… ki etkisini kaybetmesin.
bir gün ciddi bir yorgunluk ve stresin ardından bir kafeye gitti. kafede “olur” dediği bir şeyin “olmaz”ını gördü bir kez daha. hızlıca kafasından geçirdi “kadınlarla erkeklerin “olmaz”ı, “olur”u, “evet”i, “hayır”ı ne zaman aynı şeye oldu ki?”
onun sevgili dediği şey, yenilir, yutulur bir şeydi. sevgiyi, aşkı, aynı yatağı paylaşmanın yanında dostluğu, dertleşmeyi, entelektüel tartışmaları, siyaseti yani hayatı da paylaşmak önkoşuldu. e sevgililikte bu önkoşulsa;
sevgililik bittiğinde,
ayrılık acısı tüketilip geriye sadece uçuşan küller kaldığında,
o küller boğazda ince bir yanma değil de konfeti hissi uyandırmaya başladığında,
ömrünün en güzel renkli sayfasının hooop diye çevrilip, daha da güzel bir sayfaya yerini bıraktığında,
yanisi aşk artık ortalarda görünmediğinde,
geriye kalan büyücek bir hiç değil, kocaman bir dostluk olmalıydı.
hani buna varmak için onlarca, yüzlerce kitap okuyup, onlarca çıkarım yapmaya gerek yoktu . en temel matematik; aşk + dostluk = sevgililik ise sevgililik – aşk = dostluk olmalıydı.
işte bunun için ömrü boyunca ayrıldığı hiçbir sevgilisini tamamen çıkarıp atmadı hayatından. insan hayatından hayatını çıkarabilir miydi ki? erkek kısmısı ilk başlarda bunu anlayamayıp, itiraz etmişler, zamanla aşk yarası soğuyunca makul bulmuşlar ve bir şekilde kimse kimsenin hayatından tamamen çıkmamış, yani kimse hayatından hayat sökmemiş yani çok kan dökülmemişti.
bu arada kendisinin yaptığı bir genellemeyi unutmuş gözüküyordu; “kadınlar için her koşulda x=x idi. erkekler ise kolaylıkla bir dönem x=x deyip sonra “evet x=x ama x’in teki pozitif tam sayıyken diğer tarafı mutlak değer içinde negatif olabilir” diyebilirdi. kadınlar x’i her koşulda canları pahasına savunurken, erkekler x’i koşullara uyarlayıp, yan çizebiliyorlardı.
işte dün akşam olan buydu. yüzyıllardır eski hayatı olan hayatını görmüştü kafede. görür görmez de taaa içinden gözleriyle gülmüştü. hop çevrilmişti karşısındaki bildik kafa masadaki, kendisiyle aynı yüzükten taşıyan kadına. bizimki şaşırmakla şaşırmamak arasında oturdu arkadaşlarının yanına. tüm gece boyunca sadece bir an iki çift göz birbirine değdi. ve çok uzun konuştular. ne de olsa birbirlerinin eski gözleriydi o yüzden konuşmakta hiç zorlanmadılar.
“üzgünüm” diyordu daha koyu olan çift, “ üzgünüm, ama nişanlım yanımda. seninle konuşamam.”
diğeri “ benim de sevgilim, nişanlım, eşim olmuştu yanımda seninle otururken. benim sevgililerim seni de hayatımdan bilmişti, saygı duymuştu.” dedi.
“aynı şey değil” dedi erkek göz. “ o senle, senin sevgililerinle aynı değil, anlamaz.”
güldü kadın göz “ seni anlamayan, hayatını anlamayan, dürüst olamadığın bir kadınla mı evleneceksin?”
kayboldu iki göz başka istikamete doğru.
gece çok karanlıktı artık. gözle algılayamayacak kadar karanlık. temel matematiğin açıklayamayacağı kadar karanlık. aslında çok zor değildi yeni bir tespit yapmak; “ insanın omurgası sağlam değilse her an her şeyi yapabilir, şaşırma!” ancak bu tespit aydınlatmadığı gibi geceyi, daha da karartıyordu. çünkü ona dediği her şey eski de olsa kendi hayatıydı ve etini acıtıyordu.
kapadı gözünü. tekrarladı içinden; “upupidaye, upupidaye, upupidaye.”
gözünü açtığında hayatı boyunca sevgililik ilişkisi yaşamadığı, yaşamayacağı bir erkek dostun evindeydi. ortalık apaydınlıktı. matematik yoktu. x’ler ya da –x’ler yoktu. 3. bir şahısın varlığına göre değişecek bir ilişki yoktu.
haliyle “huzur” vardı. ortalık apaydınlıktı.
dost gözler ona, kendi yaptığı ödevi anlattı. o tüm anlamadığı dersi masal dinler gibi huzurla dinledi. ve uyudu.
(saryade, 26.11.2008 11:50 ~ 12:46)
Ekşisözlük'ten alıntıdır.
Kalbim Unutmuyor
3 hafta önce
3 yazmadan duramayan var!:
aa benim hikayelerim :)
gerçekten mi? çok memnun oldum o zaman...
ben de :)
Yorum Gönder