(Dikkat! Bu bir müzik yazısı değildir.)
Hep arkadaşlıklarımın nerelerde koptuğunu (veya benim bu arkadaşlıkların neresinde kopup gittiğimi) düşünürüm; ve son günlerde kafamı meşgul eden kaygılarıma göz attığımda cevabı buldum sanırım:
Benimki öyle bir bağ ki, bu insanların da bana aynı bağla bağlı olmasına ihtiyacım var benim. Yaşamam için gerek şart gibi, hava gibi, su gibi dostluklarım var; benden vazgeçmelerine dayanamam sanıyorum, o yüzden vazgeçemesinler istiyorum. Her an her yerde olma isteğim biraz da bundan, , "herkes çok eğleniyor, bir ben kaçırıyorum her şeyi" düşüncesi de var tabi ama :)
ENSO'da bu oldu. Asıl üzüldüğüm, 1 numaralı formayı giymeyecek veya plaketi çakamayacak olmak değildi; o çok sevdiğim insanların bana eskisi kadar ihtiyaç duymayacaklarından, bana bağ(ım)lı olmayacaklarından korktum. Sürekli orada olsam daha güçlü olurdu ilişkilerim gibi, böyle olunca silinip gidecekmişim gibi geldi. Saçma mı? Evet. Endişelerimde haksız da çıktım tabi ki, ama bir dönem bunlardan başka bir şeye üzülemiyordum bile. İnsan ne garip yaratık...
Yoksa ben de biliyorum, örneğin iki adım öteye gidince birisi, aslında bir şey değişmeyeceğini. Yine de öğle arasında kim bana zorla kahve ısmarlatacak, diye soruyorum kendi kendime. Kim "hadi Viaport'a gidelim" diyecek? Kim olmayan usb'sini aldırmak için beni arkadaşının evine yollayıp bana sanki çok önemli bir şey yapmışım gibi dırdır etme fırsatı verecek? Kim bana kravat, gömlek seçtirecek; "her boku bilirsin" diye fikrimi soracak?
Özleyeceğim angaryaların yokluğu bana ağır geliyor, şimdiden. (Zaten hep daha iyi becermişimdir mutsuz olmayı, mutlu olmaktan)
Bu arada, hayır, kesinlikle çıkar ilişkilerine indirgemiyorum dostluklarımı. Zaten yaptığım şeylerin çoğu da bilinçsiz; neden yaptığımı daha yeni fark ettiğim ama i-na-nıl-maz keyif aldığım şeyler. Yoksa bile bile işkence çektirmiyorum kendime :)
Yalnız biraz önce şunu fark ettim dehşetle: Artık kendi ayakları üstünde duran, bana bağımlı olmayan insanlarla ilgili ne büyük kaygılarım var - Ben inanılmaz control freak bir anne olacağım, allahım! Sıkı, evhamlı, dırdırcı olmayacağım belki ama çocuğumu "bırakmamak" için ne taklalar atacağım, kesin. Rezalet!
Sonunda (eventually mi, ultimately mi) bir an gelecek ve hiçbir gizemim, merak uyandıran noktam kalmayacak. "Bir kere bile, tek bir kere bile kendin hakkında bir satır yazdığını görmedim. Bu hayatta kaybolmuş olan, bir tek ben değilim" der Maggie, Ike'a; Runaway Bride'da. Benim bütün yazılarım kendi etrafımda veya bendekiler etrafında dönüyor; demek ki tam aksine, ben de tam ortasındayım her şeyin, gel beni bul dercesine duruyorum, gizemsiz, merak uyandırmadan.
Vay anasını sayın seyirciler...
(14 Kasım 2009, Nişantaşı)
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder