I ◦ Alice
2009'da gitmediğim yerlerden; yapmadığım, tatmadığım şeylerden bayağı eksilen oldu. Soğuk da, kibirli de olsa "Memleket gördüm" mesela ve bi' cesaret tek başıma kaldım orada; yakında başka bir yere daha gideceğim hatta ve böylece başka eksikler de tamamlanmış olacak... Sonracıma, ilk defa izin alıp kızkıza tatile çıktım bir arkadaşımla ve bir 9 günün alabileceği kadar dolu bir tatil yaptım (ICAMES'in tatil versiyonuydu diyebilirim - ne kadar az uyursan o kadar iyi!); Sezen Aksu dinledim canlı canlı, gecesibirlik de olsa Rock Tatili'ne gittim, Duman'la zıpladım, bağırdım, çağırdım, Oldies but Goldies gördüm... Zincirlerimi kırdım bir bakıma, artık finale yaklaşan eve çıkma planları yaptım, bu planların kavgasını verdim, saçımı boyattım, araba kullanmaya başladım (aldığım en pahada ağır doğumgünü hediyesiydi! :)), beceriksizce birisine yaklaşmaya çalıştım ve çabaladım ve olmadı, ilgilenilmemenin ve beğenilmemenin ne olduğunu görmüş oldum böylece ve şu an aklıma gelmeyen bir sürü şey...
İyi veya kötü; daha yapacak, yaşayacak o kadar çok şey var ki!
O yüzden 2012'de ölmememiz lazım. Eminim Marduk diye bir şey olmadığına veya Dünya'yı iddia edildiği gibi etkilemeyeceğine; ama öleceksek de, bilelim. Ona göre yaşayalım. Hani şimdi yaşamıyoruz ya.
Mesela gidelim birilerinin karşısına dikilip "bana bir şans ver" diyelim. Veya o da zaten çoktan biletini almış olsun gavur memleketlerden birine... Hmpfh! Yok, bu yarın ölecekmiş gibi yaşamak nanesi bana yaramayacak, soğudum ben bundan.
II ◦ in
Evet, ölecek gibi yaşamıyoruz belki ama, ben ölmeyi çok sorun etmeyeceğim galiba. "Aman Marmara'da deprem olacak"lar, üf daha binlerce kişiyi öldürecek domuz gripleri; yakalanıp yakalanmayacağımızı, olacaksak da ne zaman olacağımızı bilemeyeceğimiz kanser, ince hastalık; işte Marduk filan bir yana, içinde bulunduğum uçaklardan ikisi türbülansa girdiğinde kılımı kıpırdatmadım.
Gecenin bir vakti diyebileceğimiz bir zamanda, bir monitoring dönüşü uyurken sanki şeytan dürttü ve gözümü açtım: Geceye inat, bembeyazlık içinde, hiçbir şey görmeden ilerlerken ve kulağımda Nights in White Satin çalarken üstelik (...never reaching the end - ne ironi!-), "ölsem" diye düşündüm. Etrafımda hafiften telaşlanmaya başlayan insanların aksine ve onlara rağmen, sadece huzur hissettim, ve gülümsedim.
Bir kere de Boğaziçi'nde olmuştu bu. Yoğun sis. Karşı kıyı yoktu ve bu, çok güzel bir kaybolmuşluk duygusuydu.
Bu huzurun sebebi, karşı kıyının aslında orada olduğunu bilmek veya uçağın aslında düşmeyeceğine güvenmek mi? Belki.
Şu uçaklara güvendiğim kadar güveneceğim bir Fikret olsa arkamda, boşluğa bırakırım kendimi Elif misali. Sonrası,
III ◦ Wonderland
(13 Ağustos 2009, güneşi batırırken, Çeşme
--- edit: 09 Kasım 2009, İstanbul - 11 Kasım 2009, Ankara)
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder