Beni züppe olarak nitelendirebilirsiniz ama bir insanın sorumlu olduğu tek iş gelen arabaları takip edip kayıtlarını almaksa, o kişi bunu doğru yapmalıdır (Garsonların özellikle gerizekalılardan seçildiğiyle ilgili Hisarüstü börekçisinde oluşan teorimizi bilen bilir; onlar için de bu dediğim geçerli. Eğer hatırlayamıyorsan, yaz!)
Zaten normalin altında seyreden tahammül seviyemin uykusuzluktan mütevellit yerlerde süründüğü bir 07:00 uçağı serüvenimde, arabamı her zaman bıraktığım şirketin o anki kalabalığa göre oldukça yetersiz sayıdaki valelerinden biri, "ben beyefendiden önce gelmiştim" dememe rağmen, "hayır" diye iddialaştığında, adını sordum kendisine.
Şikayet edeceğimden değil bu defa. Korksun istedim. Aklını başına toplasın, bir daha yapmasın istedim. Mutlu muyum? Hayır, ama yapacak bir şeyim yok. Kaynak sevmem. Emniyet şeridinden gidenlerden hazzetmem; tanıdığım biri yapar ve kendisine yetişmem adına bana da yap derse onu gittiği yerde iki saat bekletmek pahasına yapmam (bu oldu). Barbaros'a girecekmiş gibi yapıp, köprü girişine soldan kaynak yapanlara yol vermem elimden geldiğince, gelsin çarpsın bakalım yiyorsa; muhtemelen arabası benimkinden değerlidir ve öyle olduğu için de daha çok hasar alacaktır (bu da oldu).
Uyanıklık edebiyatını bir kenara bırakıp hikayeye dönecek olursak... İki araba önce bana hemen bakacağını söyleyen bir diğer valeye "sizde sıra mevhumu yok sanırım?" demekten kendimi alamadım. Tek yapacağı "kusura bakmayın" demek olan sevgili vale bana "yoo, öyle bir şey yok, o daha önce gelmiştir; ben herkesi takip edemem ki" diye terslenince, beni tutan hiçbir şey kalmadı:
"Çok afedersiniz, amiyane tabirle 'taşaklı' bir müşteri görünce öne geçiriveriyorsunuz sanırım?"
Sevgili vale bozuldu, "adam gelmiş arabasını bırakıyor, ne gibi bir taşağı olabilir ki?" dedi bana. Gerçekten, aynı sıraya girecek, aynı güvenlikten geçip aynı uçağa binecek, ancak o zaman -belki- bir perdeyle ayrılacak ve uçak düşerse de hep beraber ölecek olmamıza rağmen bu adamı öne geçiren neydi? Dünyanın hakimiymiş gibi gelip, kaldırımda bekleyen beni hızlıca geçip, hemen dibimden kaldırıma çıkarak duran; arabasından iner inmez de parmağını en yakın valeye iki şıklatan, beni bal gibi gördüğü ve itirazımı duyduğu halde"evet, o benden önce gelmişti" demeyen bu amcanın üstünlüğü neydi?
Valenin sorduğu sorunun cevabını yüzyıllar önce Nasreddin Hoca vermiş aslında, "Ye Kürküm Ye". Yiyeceğin kuzu değil, bulgur pilavı olsa, gene kürküm ye. Bu işler böyle.
Bu yazıya ancak Recep İvedik'ten alıntı yaparsam yerinde olur; ilk 8 saniyeyi amcaya ithaf ediyorum, iyyy üyy diye yüzünüzü buruşturmayacaksanız buyrun:
http://www.youtube.com/watch?v=fvHmENZ7RuA
Kalbim Unutmuyor
3 hafta önce
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder