... yazı kalır.

bellatrix begins: batman gibi değil, anka kuşu gibi!

somewhere over the friend zone



“I cannot say I wanted to ‘be myself,’ for I knew I was still soft clay. But I refused to be molded.”
Françoise Sagan, Bonjour Tristesse


Ortaokuldayken bir çocuğu seviyordum. Aziz’i. Şimdi o hissi küçümseyecek değilim, karşımda onun olduğunu düşünerek odamdaki aynayı öpecek ve gerçekten öpüşmek gerekirse (tamamen tecrübesiz olduğum için) rezil olacağım konusunda endişelenecek kadar, işte demek ki basbayağı seviyordum.

Yazık ki hiç şansım yoktu. Sınıfın, boyu dışında her şeyi herkesten üstün, sarışın, yeşil gözlü, iyi giyinen, zengin, evinde interneti olan, üst sınıfları tanıyan, tenis filan da oynayan sportmen kızı da Aziz’e aşıktı. Üstelik, kendini çok şanslı gördüğü veya kendine çok güvendiği için bu aşkı her yerde, her fırsatta dile getirmekten hiç gocunmuyordu.  (Bu kızlardan bir başkasına, bundan yaklaşık on yıl sonra tekrar rastladım. Bir arkadaşım kendisini reddettiğinde “halbuki ben senin başına gelen en güzel şeydim” deyip gitti fazlayerlidiziseyrediyorumben kızı. Enteresan.) Bir keresinde bana, Aziz de ben de çok gıdıklanıyoruz diye, “ne kadar çok ortak yönünüz var” demişti kız imalı imalı; Aziz’in de duyabileceği şekilde üstelik! “Ne alakası var ya!” demiştim aniden ama kan beynime sıçramış, kalp atışlarım hızlanmıştı; o an nasıl kızardığımı tanrı bilir.

Günün birinde kız birden, nereden çıktığı belli olmayan bir melankoliye boğuldu. Bu durumla pek ilgilenmedim sanıyorum, kız benim en yakın arkadaşlarımdan biri değildi. Olamazdı. Bana gelip, Aziz’e olan aşkından bahsetmesine katlanamazdım (ben o kadar yerli dizi izlemem). Bir de tabi, içinde bulunduğumuz yaşlar boş melankolinin prim yapmaya başladığı yaşlardı, o yüzden kızın hiçbir şeyi olmayabilirdi de.

Sonra öğrendik ki, kız gidip Aziz’le konuşmuş ve Aziz onu istememişti. Apaçık ve net bir şekilde, çıkma teklifine hayır demişti. Çok şaşırmıştım, konunun benimle bir ilgisi olması ihtimalinden ötürü değil ama, o çocuğun o kızı reddetmesi için herhangi bir sebep düşünemediğim için... Ben o zamanlar, somut ve görünen şeylerin herkesin babasını dövdüğünü düşünüyordum. Benim sınıf birincisi olmam mesela, başkasının sarışın oluşu yanında bir hiçti.

Aziz, benim arka sıramda otururdu. Daha doğrusu ben, ortaokulu liseye ve üniversiteye hep tercih etmiş olan ve hala Orta 3’ü özlemle anan bu “arka çöplük” tayfasının bir ön sırasındaydım. Bir gün okuldan çıkarken, sırtımı tahtaya dönmüş, çantamı topluyordum. Aziz hala yerinde oturup etrafa bakmakta olduğu için de iyiden iyiye ağırdan alıyor, fakat konuşmak için de bir şey yapmıyordum. Aziz bir şey dedi sanırım, cevap verdim, güldük. Tam çantamı kapatıp, “yarın görüşürüz” demek için ağzımı açmışken Aziz bana bakıp “seni seviyorum” dedi.

Kafamı hafif eğdim, bir saniyeden kısa bir sürede yüzündeki ifadeyi çözmeye çalıştım. Çözdüm sandım. Gülümsedim, “ben de seni seviyorum” dedim ona, sonra da “yarın görüşürüz” deyip çıktım sınıftan. O kadar işte. O kadar gerçekdışıydı ki söylediği benim için, ciddi olabileceğine ihtimal vermedim. Biz bunu bir daha hiç konuşmadık, o bana sınıfta herkesin sevdiği kız olmamın dışında bir değer verdiğini söylemedi, sonra sınavlara girdi ve özel okula gitmek üzere ayrıldı okuldan. Bundan kısa bir süre sonra da tamamen koptuk zaten, şu an nerede olduğunu, ne yaptığını hiç bilmiyorum.

Ben Aziz’i hatırladım geçtiğimiz aylarda bir gün ve Aziz’i yazdım ben ilk kez; çünkü aynı şey yıllar sonra tekrar başıma geldi. Beni pek tanımayan, bana, arkadaşlık dışında bir şekilde benimle ilgilendiği konusunda hiçbir ipucu vermemiş bir adam bana “seni seviyorum” dedi. Ben de iki nokta ve bir parantez yaptım ona ve “yarın konuşuruz” dedim.

Arkadaşlığa, kendimize, aileye, aşka dair birtakım fikirlerle başlıyoruz hayata. Zaman geçtikçe o fikirlerin ne kadar aptalca olduğunu düşünüyor, yine zaman geçtikçe o fikirlere geri dönüyoruz. Hani annemizi çok sevip onsuz yapamayacağımızı düşündüğümüz zamandan, ona burun kıvırıp bir şey anlatmaktan vazgeçtiğimiz zamana, sonra da yine “keşke burada olsaydı da fikrini sorsaydım” dediğimiz zamana geçiş anlatılagelir ya ebeveynlere gereken değeri vermek konulu kitap ve programlarda... Ona benzetiyorum ben bu geçişleri. Bir ara, lisedeyken filan, “sevmese neden seviyorum desin, salak kafam!” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Elbette lisede kendime güvenimin artmasıyla doğrudan ilgili bu durum. Ama şimdi yine, ortaokuldaki o noktadayım, o kafamı eğip gülümseme noktasında. İki nokta bir parantez.

Hayat, Meltem Gürle’den öğrendiğim bir circular plot, başka da bir numarası yok. Üstelik, başa döndüğü noktada artık ilerlemeye devam edeceğine dair bir inanç da edinemiyor insan; dünya yedi günde yaratıldı ve tamam, bitti. Koca dünya yoktan var oldu ve benim için bir sözcük dahi var olamadı. Ben de şu an, yine sarışın ve yeşil gözlü olmadığım, topuklu ayakkabılarla tıkırdamadığım, çok makyaj yapmadığım veya sportmen olmadığım için konuların kapandığı noktaya geri döndüm. Tek farkla, artık ne istemediğimi (artık bunu istemediğimi) biliyorum, şekillenecek çok şey kalmadı.

Bir arkadaşlığın aşka döndüğü veya dönemediği noktaların çok ötesindeyiz artık, o kadar uzaktayız ki gökkuşağı bizim için bir nokta gibi. Hem bence o şarkı da şöyle bir şey:

Somewhere over the friend zone,
Mavi kuş sanki bir düş.

(16 Ekim 2012, Boğaziçi Pastanesi)

6 yazmadan duramayan var!:

o kadar güzel yazmışsın ki, şimdi dönüp bir daha okuyacağım.

 

çok teşekkürler dodocum, gerçekten içimi ısıttın. yazının güzel olmasında Ortaçgil'in de payı var, senin beğenmende de, dimi? :)

 

ne kadar güzel ifade ediyorsun hissettiklerimi, inanamıyorum çok farklı yerlerde çok farklı insanlar olduğumuza

 

Çok farklı yerlerde değiliz Sam Scarlet, sadece senin 3-4 yıl sonra benimle aynı noktada olmamanı umuyorum. Sanırım olmayacaksın da :)

 

gelecek ne getirir bilinmez ama umarım hepimiz kendi halimizde, huzurlu hayatlar süreriz :)

 

Güzel yazı olmuş. Bir de ben sadece "circular plot" öğretmiyorum size. Diğer olasılıklara da bir bakmak lazım.

Sevgiler, selamlar...

 
Related Posts with Thumbnails

bencileyin

Fotoğrafım
iyiyim, kötüyüm, mutluyum, mutsuzum, güzelim, çirkinim - herkes kadar. çok şey bilir, her şeyi hatırlarım; çöp beyinliyimdir. bana alttan bakarsanız bir tanrı görürsünüz (temsili). müzik dinlerim, sadece yalnızsam veya sarhoşsam bağıra bağıra eşlik ederim; yoksa insanları düşünürüm aslında. ve severim. insanları severim; bazı insanları daha fazla, bazılarını çok çok fazla, boyumdan büyük severim. sonracıma, okurum. bir de yazarım; iyi, kötü, mutlu, mutsuz, güzel, çirkin - herkes kadar.

basılı materyalin hastasıyım!

read the printed word!