İstanbul'daymışım. Lisemin ufak bahçesinde, Lale Günü, pilav günü gibi bir toplaşma, bir kalabalık var akşam. Arkadaşlarımdan biri haber veriyor, teröre karşı toplanıyormuşuz, Yok Öyle Kararlı Şeyler de sahneye çıkacakmış. İyi ya gidelim bari, diyorum. YÖKŞ gerçekten de şarkı söylüyor ama sahneye filan değil, binanın merdivenlerine çıkmışlar sanki bize İstiklal Marşı söyletecek gibi, güzel de söylüyorlar. Etrafta politikacı görmüyorum pek, bu kez "teröre karşı"lık bir miting haline gelmemiş demek ki. "Eyvallah"ı filan da söylüyor YÖKŞ, o şarkıyı söylerken Duman'a benzetiyorum kendilerini.
Yanımda
Gürcan,
Askı ve
geowyns var; hiçbiriyle aynı liseye gitmediğim gibi biriyle yüzyüze tanışmadık bile daha (rüya aleminde tanışmışız demek ki). Sonra bir ara, tepemizden paket paket mendil yağıyor, helikopterden mi atılıyor nedir, neden mendil, onu da bilmiyorum. Benim yanımda bir omuz çantası, bir de spor çantam varmış, sanki birkaç gün bir yere gidecekmiş gibi hazırlanmışım. Spor çantasını yere koyup, omuz çantamı da okul kapısının koluna asıp fotoğraf çekmeye başlıyorum. Yerde yığın olan, nedense kimsenin umursamadığı ve almadığı mendil paketlerinin oluşturmaya başladığı dağın fotoğrafını çekiyorum.
O arada konser zaten bitmiş, insanlar yavaş yavaş dağılmaya başlıyorlar, okulun kapısı kapanıyor... Arkamı dönüyorum, bir de bakıyorum ki çantalarım yok! Yaygarayı koparıyorum, kim aldı çantalarımı? Kimlik, cüzdan filan hepsi orada, vallahi hiçbir yere gidemem onlar olmadan. Kapı hemen açılmıyor. "Siz kimin lisesine kimi almıyorsunuz ya?" diye, daha da sinirleniyorum. Özellikle Gürcan'ın görevlileri ikna etmesi sonucunda içeri giriyoruz, eskiden çay ocağı olan yerde bir sürü ıvır zıvırın arasında çantalarımı aramaya başlıyorum geowyns ile birlikte. O sırada başbakan kapının dışında lacivert takım elbisesiyle görünüyor, hiç oralı olmuyoruz, içimden "şimdi bir şey derse, vallahi tutamam kendimi, çarparım elimin tersiyle kunduz suratlıya" diyorum. Görmezden geliyorum, en iyisi o. Bize bakıyor, bakıyor, bir şey demeden gidiyor.
Buluyorum çantalarımı sonunda, oh be diyorum neyse ki kimse almamış, bir şey de eksik değil içlerinde... O esnada kedi yavrusu görüyoruz bir tane; ama abartmıyorum, yüzük parmağım büyüklüğünde pespembe, tüysüz bir yavru. Kedi olduğunu nereden çıkardığımı bile bilmiyorum ama kediymiş işte. Serçe parmağıma tutunuyor bir bebek tutuşu gibi. "Bunu alıp beslemek lazım ama nasıl beslenir bu" diyorum geowyns'e. Bilmiyoruz.
Sonra uyandım. İlk düşündüğüm şey, "kediyi besleme ihalesi yüksek olasılıkla (ve umarım) geowyns'e kalmıştır" oldu, ben pek beceremem gibi geliyor çünkü. İkincisi de, bu rüyayla muhtemelen
Askı'nın meşhur rüyalarının tahtını şöyle bir salladığım :)
Şimdi düşünüyorum da, kedi yavrusu daha ziyade, geçenlerde görüp panda yavrusu olduklarına inanamadığım şu yavrulara benziyordu. O zaman hayırlı bambular geowyns :)