... yazı kalır.

bellatrix begins: batman gibi değil, anka kuşu gibi!

Bölüm 2

Dün gece ilk kez, burnumu ve uyku düzenimi hakimiyeti altına alan nezlenin de etkisiyle olacak, sabaha karşı uyandım. İlk kez absürd bir saatte uyanmış değilim tabi, ama uzun zamandır ilk kez, tekrar uyuyamadım. İş konusu takıldı kafama. İnsan her gün kovulacağını öğrenmiyor, ya da her gün kendisine çalışabileceği belirli süre bildirilmiyor. 

"Açlıktan ölecek değilim ya canım" diyorum herkese. Açlıktan ölmeyeceğim tabi ki. Ama iş benim için, nasıl desem, heyecanını yitirmiş 7-8 yıllık bir ilişki gibi. Hiçbir zaman tam anlamıyla kendimi veremediğim, başlarda heyecan verici olup sonradan monotonlaşan, tavsayan, ama işte orada olan, güvenli olan, yer yer işime gelen bir ilişki... Arabam olmayacak, dedim kendi kendime. Bu, peki. Özel sigortam olmayacak (ama SGK primimi kendim yatırırım).

Joey oldum yani. I guess "there's never a good time to stop... catching on fire."*

Bazen her şeyi yapabilecekmiş gibi hissediyorum ya, özellikle buraya geldiğimden beri -Afrika'dayım lan! Kendi başıma yaşıyorum, filan- ama işte bazen de "ne işe yararım ki ben başka?" diyorum. Ne biliyorum başka, nede uzmanım, neyi kurup, neyi geliştirebilirim? Hiç, gibi geliyor. Yapamazmışım, başka türlü başaramazmışım gibi. İşte o zaman çok üzülüyorum.

Bir de döneceğim ortam için üzülüp endişeleniyorum tabi. Tüm gençliğimizin bu cahil ve yobaz iktidarla geçtiği ülkeye, onlara daha da fazla direnmek için geri dönmek, bu ülkede yaşamaya devam etmek istiyor muyum gerçekten? Bir kez daha katliamlarla beslendikleri seçimden, "mosmor oldular" lafını ağızlarına almaya cüret edecekleri bir oranla çıktıklarını düşününce, ülkede daha ne olabilir diye ürperiyorum. Biz daha kaç kez sokağa dökülebiliriz? Gücümüz var mı buna? Ya da isteğimiz? Neyle savaştığımızı hatırlıyor muyuz, umudumuz var mı hala?

Bilmiyorum, bilmiyorum.

Seçim sonuçlarıyla boğuşurken gereğinden uzun ve yorucu bir yolculuk yaptım geçen haftasonu. Tüm bunlar aklımdan geçiyordu, ben, Türkiye, ben, ben, Türkiye... Sonra arkadaşlarımın kartlarını aldım. İngiltere, Fransa, Türkiye.


Bazen hiç tanımadığı ya da çok az tanıdığını sandığı kişilerin en çok yardımı dokunuyor insana. İnancını yeniliyor. "Olur ya!" dedirtiyor. Bir kartpostal arkasına sığacak kadar şeyle seviniyor, hafifçe gururlanıyor, içine su serpiliyor, gülümsüyor, kahkaha atıyor, arkalıksız bir sandalyede uzun bir süre oturduktan sonra, sonunda bir yerlere yaslanabilmiş gibi hissediyor.

"Biz şehir grileri olarak nöbet tutuyoruz" diyor biri, zaten başka kime emanet edebilirdim ki gündemi? "Sanki geldiğinde her şey daha farklı olacakmış gibi" diyor biri, vallahi inanasım geliyor! "Hayatına hep hayranlık duydum" diyor öteki, kalakalıyorum bir an, içime bir ışık yayılıyor.

Ben de göreyim, oradaymışım gibi hissedeyim diye özenle çekilen videolar gibi, ben severim diye gönderilen şarkılar gibi, uzun uzun konuşabilelim diye ertelenen uykular gibi kartpostallarım.

Bunların hepsi, hepsi, hepsi için bundan daha müteşekkir olamazdım.

Sonra işte, "olur ya" diyorum, "yaparız."



8 Kasım 2015, Kumasi

* Hala mı Friends izlemediniz? E yuh.

0 yazmadan duramayan var!:

Related Posts with Thumbnails

bencileyin

Fotoğrafım
iyiyim, kötüyüm, mutluyum, mutsuzum, güzelim, çirkinim - herkes kadar. çok şey bilir, her şeyi hatırlarım; çöp beyinliyimdir. bana alttan bakarsanız bir tanrı görürsünüz (temsili). müzik dinlerim, sadece yalnızsam veya sarhoşsam bağıra bağıra eşlik ederim; yoksa insanları düşünürüm aslında. ve severim. insanları severim; bazı insanları daha fazla, bazılarını çok çok fazla, boyumdan büyük severim. sonracıma, okurum. bir de yazarım; iyi, kötü, mutlu, mutsuz, güzel, çirkin - herkes kadar.

basılı materyalin hastasıyım!

read the printed word!