... yazı kalır.

bellatrix begins: batman gibi değil, anka kuşu gibi!

ergenlik sivilceleri

Güzel bir epigraf koysam yazının inandırıcılığı daha yüksek olurdu ama kitaplığım yanımda değil. Sonradan bulursam, dönüp eklerim.


Bugün bütün günümü önce yalnız ölmeyeceğimi düşünmeye, sonra da yalnız öleceğimi düşünmemeye çalışarak geçirdim ama başarılı olamadım. Düşünmesem de kendini hissettiriyor lanet şey. Midemden dışarı, yumruk darbeleriyle çıkmaya çalışan bu duyguyu görmezden gelmek pek mümkün olmuyor bu kadar bulantı içinde.
Genelde rol yapabiliyorum; ama bazen mutluluğunuz bana çok fazla geliyor. “Bunu görmek istemiyorum, bunu sakla, bunu gösterme, bu kişiyi takip etmeyi hepten bırak” hezeyanına yakalandığımı fark ettiğimde telefonu elimden bıraktım. Ne fayda, hepiniz oradasınız biliyorum. Kimse hatırlamıyor, kimsenin umrunda değil ama ben her gördüğümde hatırlıyorum: Sen benim en yakın arkadaşlarımdan birini aldatmıştın şekerim, ömür boyu mutluluklar dilerim. Senin yüzünden o kız iki ay kendine gelememişti, “she said yes” fotoğrafın çok hoşmuş tatlım. Hayatının yirmi beşinci aşkıyla (ya da yirmi beşinci “hayatının aşkı”yla) evlendiğin için çok mutluyum balım. En son sevgilinden ayrıldığında intihar ediyordun, öyle bir şey hiç olmamışçasına toparlandığına çok sevindim canikom.
Siz her şeyin en güzelini hak ediyorsunuz.

Gerçekten sevindiklerim de var, olmaz mı? Mesela bir arkadaşım var. İlkokulun ilk gününde, ilk ders öncesinde tanışmıştık. İkimiz de birbirimizi ayrı bir önemseriz bu yüzden. Anadolu Lisesi sınavlarına beraber çalışmışlığımız vardır, o solak olduğu için doğru yaptığı soruların yanına attığı “tick”lerin ters olmasını garipsediğim gibi saçma detaylar hatırlıyorum. Annelerimiz salonda oturup bizi çalışıyor zannederken fayansın üstünde kolonyalı pamuk yakıp neredeyse mobilyaları ateşe vermişliğimiz filan da vardır; benim gibi akıllı uslu biri için epey çılgın hikayeler sizin anlayacağınız... Yine beraber çalıştığımız bir gün, banyonun aynasında yüzüne krem sürerken görmüştüm onu, ergenlik sivilceleriyle başı derde girmeye başlamıştı daha o zamandan. “Bende hiç çıkmadı” demiştim. “Büyüyünce çıkar” dedi. Kalbim kırıldı. Kalbimin ne kadar kırıldığını o an anlamadım.
Farklı okullara gittiğimiz için koptuktan ve yıllarca görüşmedikten sonra Facebook sayesinde tekrar bir araya geldik bu arkadaşımla. Görüştük arada bir, daha çok uzaktan haberleştik, geçenlerde bir gün “burada olacak mısın Ekim’de?” dedi. Orada olmayacaktım Ekim’de. Üzüldü. Gerçekten üzüldüğüne inanıyorum. Ben de üzüldüm aslında biraz, orada olsaydım evlendiğini görmek isterdim. Aile ya da komşuluk ilişkileri gerektirdiği için değil, aynı sırada isteyerek yan yana oturduğumuz için edindiğim ilk arkadaşımdı ne de olsa. Ama ben biraz da üzülmedim. Kendimi o banyodaymış gibi hissettim çünkü yine. Kalbim öyle bir kırılmış ki şu an bile o anı, o banyo aynasındaki yansımasına bakışımı gözümün önüne getirebiliyorum ve aynı şeyi hissediyorum.
Benim neredeyse hiç ergenlik sivilcem çıkmadı. Bunun için üzülecek değilim tabi ki, ne iyi etmişler de çıkmamışlar. Ama ergenlik sivilcesi çıkaran herkes gitti. Herkes büyüdü, ben kaldım. Bu kadar çekilmezmişim demek ki. Bu kadar lanet bir insanmışım. Ukala, kibirli, sıkıcıymışım. Benimle beraber olmayı bırak, bir çay kahve filan içmeye bile değmezmiş. Çirkinmişim belki, bilmiyorum. “Patates”mişim. Gerizekalıymışım. Cahilmişim. Kötüymüşüm. 
Ya da tam tersi? “Onun için fazla entelektüel”mişim. Öbüründen çok daha kendimi geliştirmişmişim. Diğerinin yaptığı müzik bana uzaylı istilası gibi geldiği için o iş herhalde olmazmış. Belki iyi bir işim varmış, fazla kazanıyormuşum. Evim de ne güzelmiş. Bağımsızmışım da, kimseye ihtiyaç duymuyormuşum. Erkekler benden korkuyormuş.
Bunlar illa ki kendim için düşündüğüm şeyler değil. Fikir yürütüyorum; çünkü ortada bir derdin olması gerektiğine inanıyorum. Yani birisi bana çıkıp “seni aramadım çünkü evde ot içip 31 çekiyordum” diyebiliyorsa, onun ne kadar saçmasapan biri olduğundan bağımsız olarak, bende de bunu dedirten bir şey olmalı. Bir şey olmalı, olduğuna emin oldum yıllar içinde; ama ne olduğunu bulamadım. Sordum da etrafa, kayda değer bir şey söylemediler. Psikologlar böyle şeyleri düşünseler de söylemezler zaten. Beklemiyorum bunu. Rakı masasında, en sevdiklerin söylemedikten sonra...
Ha, o sevdiklerime de sinir oluyorum. Ne o öyle sanki benim bilmediğim bir şey biliyormuş gibi bir gülümsemeyle “o işler hiç belli olmaz” demeler falan? Tsss, sometimes. Bunu diyen herkes şu an evli, nişanlı yahut içinde mutlu olduğu bir ilişkiye sahip. Aynı kişilerin, yalnız oldukları zaman hiç böyle laflar etmediklerini bilmesem, belki azıcık güvenirdim. Ama biliyorum. Üç beş ay yalnız kalınca dünyanın en istenmemiş insanıymış gibi davrandıklarına şahit olacak kadar zaman geçirdim hepsiyle. Hepsinin hayatından seksen tane insan geçti benim yalnız olduğum asır içinde; evlendiler, boşandılar ve tekrar evlendiler hatta; ve tüm bu süre içinde, biriyle birlikteyken en mutlu olmak gibi, yalnızken en mutsuz olmak da onların tekelindeydi. Çünkü birinden ayrılmak hiç kimseden ayrılmamaktan daha büyük bir mutsuzluğa hak tanıyordu. Yani, kaç yıl kaç ay kaç gün olduğunu hatırlamıyor gibi yapmayı artık daha uygun bulduğum yalnızlığımla bile, mutsuz olmaya hakkım yoktu aslında. Ne konuşuyordum yani? Ne anlatıyordum, yeni bir şey mi vardı?

Hiç.
Velhasıl, kendini değersizleştirdiğini zannederek büyüdüğümüz herkes şahane birer insan evladı oldu birilerinin gözünde. Bana da şişe çevirmece oynarken “en büyük korkun nedir?” diye sorduklarında hiç sektirmeden “bir daha sevilmemek” demek kaldı. Dünyanın hangi ülkesinde olursam olayım hem de. Her gün, her dışarı çıkışım, tanıştığım ve ilgimi çeken her yeni kişi bu fikre atılan bir cila. Sivilcem de yok zaten, pürüzsüzüm vallahi. Pırıl pırıl parlıyorum artık yalnızlıktan.
Işıkları kapatabilirsiniz.

1 yazmadan duramayan var!:

Ben okuyorum yazdıklarını...

 
Related Posts with Thumbnails

bencileyin

Fotoğrafım
iyiyim, kötüyüm, mutluyum, mutsuzum, güzelim, çirkinim - herkes kadar. çok şey bilir, her şeyi hatırlarım; çöp beyinliyimdir. bana alttan bakarsanız bir tanrı görürsünüz (temsili). müzik dinlerim, sadece yalnızsam veya sarhoşsam bağıra bağıra eşlik ederim; yoksa insanları düşünürüm aslında. ve severim. insanları severim; bazı insanları daha fazla, bazılarını çok çok fazla, boyumdan büyük severim. sonracıma, okurum. bir de yazarım; iyi, kötü, mutlu, mutsuz, güzel, çirkin - herkes kadar.

basılı materyalin hastasıyım!

read the printed word!