Ağladık nitekim. Yapmak istediklerimizin en basitini yaptık. Bayağıdır boş yere ağlanmıyormuş buralarda, onu fark ettik. Dikiz aynasında yüzümüzü yakalayınca neden hep ciddi ve asık ve sinirli gibi bir surat gördüğümüzü de. Birazcık astigmattan ötürü, ama daha çok, dışarda ağlamamak içinmiş.
Gözünü sevdiğimin evi... Anahtarı kapıdan içeri sokarken ağlamaya başlayabilmek de güzel bir his aslında. "Ne oldu?" diye panikle gelecek biri yok. "Yok bir şey" deyince "var, var" diye ısrar edecek biri yok. Dünyanın en iyi niyetiyle ble karşılaşmak istemiyor bazen insan. Aslında belki de olay bu. İyi niyetle karşılaşmak istemiyor. Biri ona kötü davransın ya da hiç davranmasın, sırf gelsin sarılsın ve üstündekileri çıkar demeden, dişini fırçaladın mı diye sormadan uyutsun istiyor.
Öyle biri olmadığı için elime telefonu aldım. Bıraktım. ENSO'yu bıraktığımda böyle krizlerim olurdu, Sinem'i arardım. Aramadım; çünkü Sinem o an bana en çok iyi niyet gösterecek insandı. Tekrar elime aldım telefonu, Beyza'yı da aramadım; çünkü bizimkilerleydi, eğlenmeye gideceklerdi, aklı bende kalsın istemedim. Sonra Cem'i aradım, İngiltere'de olduğunu bilmeme rağmen. Çünkü burda olsa bana hiçbir şey sormadan ve söylemeden bir mendil uzatırdı eminim. Aşağıdaki gibi olduğum bir gün, çok net hatırlıyorum, yapmıştı bunu (lise arkadaşlıklarının bir başka olduğuna inanayazdığım bir anıdır).
Cem'in telefonu telesekretere bağlandığında ben de telefonu bıraktım elimden. Öyle, karanlıkta oturdum. Bir posta daha.
Ben o biz, bu yazıdakilerin hepsi benim ve bugün benim için güzel bir gün değildi.
(05 Mart 2010, Fulya)
Bahçelerde Börülce
1 yıl önce
3 yazmadan duramayan var!:
Beni arasaydın..
Biz uzun zamandır o yakınlıkta değiliz ki, şaşırdın mı aklıma gelen ilk birkaç kişiden olmadığına?
Şaşırmadım, haklısın.. Benimki şaşkınlıktan daha çok, bir istekti.. En azından bundan sonra aklında olsun, adım adım yakınlaşırız tekrar :)
Yorum Gönder