Ne noktada yeterince uğraşma sınırını geçip, rahatsızlık vermeye başladığımı tahmin edemiyorum. Yani ne bileyim, bir adamın evini habersizce ve baskına gider gibi ziyaret etmek ikinci tarafta elbette, bu gibi ekstrem örnekleri görünce anlıyorum ama sınır benim için flu.
(Ben yapmadığım için olmadı dememek uğruna ne kadar ve ne kadar süre çırpınmak gerekiyor? Kaçan kovalanıyor mu, kovalayan kazanıyor mu?)
Bir ilişkinin nasıl kurulduğunu, "ilişki dinamikleri" diye adlandırılan oyunları, hareketleri, kontrol arayışlarını, cilveleri bilmiyorum. Arada bir "bir ilişkide olmanın nasıl bir şey olduğunu unuttum" derken, bunları kastediyorum aslında. Beynim adeta boş bir levha.
Ortadan kaybolan insanlar için de mutlaka kendimi suçladığımı fark ettim; bu yüzden kimseyi kesip atmıyorum galiba. Hep geri gelebiliyorlar. Çünkü ben onlara yeterince ilgi göstermemişimdir, ben yeterince gülümsemişimdir, ben yeterince az anlamamışımdır, ben yeterince hızla kendileriyle yatmamışımdır, ben aramamışımdır...
O kadar yalnızım ki hep kendimi suçlu bulabiliyorum.
O kadar yalnızım ki hep kendimi suçlu bulabiliyorum.
Nelere göz yumduğumu, benim için mucize olacak şeylerin ilişkilerinde mutlu arkadaşlarıma ne kadar doğal, sıradan ve hatta önemsiz geldiğini görünce anladım.
Bir ilişkinin nasıl kurulduğunu, "ilişki dinamikleri" diye adlandırılan oyunları, hareketleri, kontrol arayışlarını, cilveleri bilmiyorum. Arada bir "bir ilişkide olmanın nasıl bir şey olduğunu unuttum" derken, bunları kastediyorum aslında. Beynim adeta boş bir levha.
Herkes için 1 esas kız / oğlan olduğuna, ruh eşi kavramına falan inanmıyorum ama, doğru kişilerden biri karşıma çıktığında, neyi bilip bilmediğimin bir önemi olmayacağını düşünürdüm. Hop diye oturuverecekti parçalar sanki. Elbette birbirimizi tanımak için bir süre, hatta uzun bir süre gerekecekti ama bu, acaba arasam mı'larla, ihtiyaç içinde görünmeme dertleriyle, özenle yahut tam aksi, saf bir özensizlik haliyle fitillenmiş kıskançlık krizleriyle, tutarsızlıklarla geçmeyecekti. Gözümün önünde başkalarıyla fingirdemek gibi kabalıklara kalkışmayacaktı ve bunun doğal olduğunu düşünmeyecektim. Özlediysem, özlediğimi söylediğimde olabilecekleri hesap etmeyecektim. Elini tutsam mı, herkese duyursam mı diye dertlenmeyecektim. Beraber fotoğraflarımız olacaktı ve bunları ikimizden başka birileri de görebilecekti. Herkes her an kaçabilir ama, ben onun her an kaçabileceğini düşünmeyecektim. Elimiz ayağımıza dolanmayacaktı kendimiz gibi olmakla olmamak arasında, şüphede.
Aşık olacaktım. Aşık olacaktı. Bu kadar kolay olacağını sanıyordum, içimde bir yer inanmış çocuk kitaplarının gerçek hayatta ihmal edilebilir olan olasılıklarına.
Gücüm var, şaşırtıcı ama, hala gücüm var. Bunu ilgimi çeken birini görünce anlıyorum, ya da ancak o zaman hatırlayacağım kadar azalmış... Sinisizm zannettiğim şey de, aslında hiç sahip olmadığımı sandığım bir güvensizlik galiba. Bir güvensizlik yerleşmiş içime ben fark etmeden; erkeklere değil, ihtimallere karşı.
Artık karar veremiyorum. Hayatındaki en romantik anın bir yalan olduğunu öğrenmiş, ilgilendiği çoğu erkeğin kendinden 5-10 yaş küçük kızların peşine düşmesini izlemiş biri olarak, bir ilan-ı aşkta daha açıktan reddedilip kendimi aleme rezil etmek gibi yorgunluklarla uğraşmadan nereye kadar ittirebilirim (nereye kadar ittirmeliyim), bunu bilemiyorum. Nereye dayanınca gücümün kalanını toplayıp çekilmeliyim, fikrim yok. Buralar, bu sınırlar tam bir muamma.
Ekim~Aralık 2015
Kumasi, Gana
Çizim: Saul Steinberg
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder