"Siz neyi arıyorsunuz?"
"Bilmem... Neyi aramadığımı biliyorum ben."
Hayatım boyunca neyi istemediğimi bildim.
Bir tipim yok, "bu hiç benim tipim değil" hiç olmadı, sarışınları hiç sevmediğimi zannettiğim bir dönemde sarışın, kahverengi gözlü bir Çerkez'e (o Çerkes der ve doğrusunun bu olduğunu iddia ederdi) kaptırdım kalbimi.
En sevdiğim bir yemek yok, ama sevmediklerimi bir çırpıda sayarım.
En sevdiğim bir janr yok, dayanamadığım müzikler var.
En sevdiğim yazar yok, yazardan saymadıklarım var. İyi bir yazıda ne olması gerektiğini listeleyemem, ama bir yazıya kötü derim, neden öyle düşündüğümü de o yazıya bakarak söylerim. Şiire de. Şarkıya. Televizyon programına. Gazeteciye, köşe yazarına, siyasetçiye.
Tüm bunlar... Aslında o kadar müşkülpesent olmadığımı göstermez mi?
Yoksa tam tersi mi? İstemediğim, sevmediğim, beğenmediğim ama insanların bayıldığı, değer verdiği çok şey, çok düşünce, çok tarz var. Bazen bunlara sığmaya (evet, sığmaya) çalışıyorum ama olmuyor. Üstümde durmuyor, bir gün iki gün belki, sonra dağılıyor, dağılıyorum, daha kötü oluyor.
O zaman boşvermeli. Çünkü artık uğraşmak istemediğimi de biliyorum.
Kalbim Unutmuyor
3 hafta önce
2 yazmadan duramayan var!:
istemediklerin daha ağır basıyor demek ki, istediklerini yeteri kadar istemiyorsun.
wimparella,
doğru, artık istemiyorum.
Yorum Gönder