Ben olsam, beni ekmiş ve bunun için henüz bir sebep göstermemiş bir adama oturup uzun uzun "sen gelmediğinde böyle oldu, şöyle oldu" der miydim, onu hala sıkmadığımı düşünerek (ki genelde karşımdakini sıktığımı düşünüyorum / artık / eskiden düşünmezdim ama artık böyle düşünüyorum / kim olursa olsun sıktığımı / evet) kendimi aptal gibi hissettim ben, der miydim, hala ona dürüst davranmak zorunda hisseder miydim, bilmiyorum. Muhtemelen Jülide Özçelik'ten
Bugün Neden Gelmedin? linkini paylaşırdım Twitter'dan. İçimden söylediğim şarkı o olurdu.
Sanırım o, o kadar dürüst davranmalar sadece filmlerde oluyor. Yerli dizilerde de tam tersi olup, herkes içine kapanır ve bölümleeeer bölümler boyunca hiç konuşmazken mesela! Biz yerli dizileri izlerken hep bir karaktere kızarız, sen karşındakini tanımıyor musun canım, deriz, o öyle şey yapar mı, nasıl inanıyorsun, falan filan. E inanacak tabi ki, o gerçek hayatını yaşıyor dizide. İnsanoğlunun ne nalet, ne çingen olduğunu biliyor ve ona göre davranıyor; her şeye dışarıdan bakan dizi tanrısı "sen"in gözünden bakmıyor bu kolpa gerçek hayatına.
Bazı filmlerde (özellikle romantik komedilerde), kişi karşısındaki insandan ve onun iyi niyetinden, en az bizim gerçek hayatta olmasını umduğumuz kadar emin olabiliyor. Ben böyle biriyim mesela, benim iki saat ilgi gösterdiğim insanlar ve iki haftalık ilişkilerim yok. Soyadlarınızı biliyorum. Söylediğinizin doğru, söylediğinizin gerçek olduğunu varsayıyorum hep. Gerizekalı bir dürüstlük veya şeker veren amcanın peşinden giden saflık değil bu; hiç öyle olmadım. Ama azıcık da olsa tanıdığımı sandığım insanlara inanıyorum. Sanki uzun yıllardır arkadaşımlarmışçasına inanıyor ve onlara bir borcum varmış gibi hissediyorum. Mesaj attıklarında cevap vermek, bunun en basit örneği.
Ama bu yaptıklarınızın her zaman karşılığı yok. İşte o yüzden de, ilgiden ya da safi kibarlıktan, artık her neden ise, karşılık aldığınız insanlar daha değerli oluyorlar.
Benim bugün itibariyle tam bir yıldır bir mektup arkadaşım var. O benim için tanıdığım, bir kez gördüğüm, sokakta yanından geçip oralı olmadığım veya orada burada yazıştığım birçok insandan daha değerli. Sadece artık kimsenin gözetmediği bir şekilde normal olmaya devam ettiği için daha değerli.
Aslında ben sadece şunu söyleyecektim ki uzadıkça uzadı: Kathleen Kelly, karşısındaki adamın yazdığı şeyden etkileneceğini düşünecek kadar saf bir karakter ve Kathleen Kelly gerçek hayatta kimseyi etkileyemezdi (Meg Ryan'lığını bir kenara koyuyorum elbette).
Kathleen Kelly olsam ben, gerçek hayatta beni ekmiş ve bunun için henüz bir sebep göstermemiş bir adama oturup
"all this nothing has meant more to me than so many somethings" demezdim. Bu cümleyle gözünün parlamasını, fikrini değiştirmesini, bir daha beni ekmemesini veya benimle en azından tanışmak istemesini beklemezdim. Artık demezdim bunu. Artık bunların, bu hallerin, bir anlam ifade etmediğini biliyorum. metus'un söylediği şeyi defalarca tekrarlayarak öğrenecek ve hatta bir adım ileri götürecek fırsatım oldu geçen süre içinde: Hayır, bir insanı yazarak kendime aşık etmek şöyle dursun, onu çay içmeye bile ikna etmem mümkün değil.
Buraya oturup ona, onun için, onu düşünerek ya da onun
fark etmeden verdiği ilhamla yazdığım şeyleri listelemeyeceğim. Buna gerek yok. Artık hiçbir şeye gerek yok, tanışmamıza bile ve ikimiz de bunu istemiyoruz bence.
Birinci yılımız kutlu olsun ve nice yıllara: )