Bursa'dayim. Simdi telefondan yazdigim bu zavalli yazicikta linkini veremeyecegim kereler bahsettigim, yayinlamadigim yazilarda adlarini -mecburen- daha cok gecirdigim arkadaslarin evindeyiz. Ev dediysem, kendinizinki ya da benimki gibi dusunmeyin. Villa iste. İstanbul'dan gelen tum misafirleri agirlayabilecek kadar cok ve normalde kullanilmayan odasi olan bir yer (oyle ki, esine surpriz yapmak icin bizi cagiran arkadas odalari hazir ettikten sonra adam bir kere kapiyi acip "aa, buralar neden hazir?" dememis -o odalarin kapisini acmasi hic gerekmemis- ve surpriz boylece bozulmamis).
Ciftler ust katta kaliyor, bekarlarsa en alt katta. Ben ust katta kaliyorum. Ev sahibemizin deyimiyle "her zamanki odamda". Bekarim. Her zaman bekardim. Bu ev benim aksimi gormedi. Yine de hep ayni odadayim.
Kendime ait bir oda.
Bir vakitler mesela Bozcaada'da evi olan, mesela tatli sert bir kadinla ilgili bir sey yazmistim, hani cok kalabalik ve kalabaliklarda ama hep yalniz olan. Deli yatmakli bir seydi. Su odaya girdigim an, sanki Bozcaada'daki o evin kapisindan girdim. Oyle hissettim. Saat sabah 5. Hava henuz karanlik. Gokyuzunde yildizlar muthis. Disarida horozlar otuyor. (Kesilesiceler. Hava henuz karanlik dedik, ne bu gurultu?)
Benim kendime ait bir odam var burada. Cift kisilik bir yatagim var. Ust katta. Sisme. Fazla gicirdamiyor. Yatmaklarim bile deli degil ki benim (neden oyle yazmisim? Vardir bir bildigim ya da bilmeyi ozledigim.)
Yalnizim ciftler katinda.
Ne bekar olmusum tam anlamiyla, ne de biri var yanimda.
(Ve Subat tum aksilere inat, hizla yaklasmakta.)
(19 Ocak 2014 Pazar, Bursa)