ve'den öncesi yok aslında bu yazıda da, neyse.
tarih 30 kasım 2019 saat 01:43 (o zaman 1 aralık 2019 da olabilir? neyse bilgisayar saatine güveneceğim tamam)
eve geldim devvvvv thanksgiving yemeğinden
ve uzun zamandır yapmadığım bir şey yapıp,
aklımı özgür bırakacağım.
bunun için yardım aldım. yalan yok.
sıkılabilirsiniz. söyleyeyim de.
çok yedik. iyi yedik. harika yedik. her yıl en iyi 1 yemek seçseler, son üç yılda melis'i tek geçerim.
çok iyi bir övgü sebebi de aynı zamanda. insanın merakının olması güzel. bravo.
(bu yazıyı okumadan yayınlayacağım. hiçbir yerde de paylaşmayacağım. ertesi gün bazı sarhoşlukları kırpmayacağıma söz vermiyorum. o arada okuyan okudu. bence öyle bir insan yok. varsa bana haber versin, sör ilan edicem kendisini.)
su içmem gerek. ayrıca, oturdum kaldım ya. amacım bu değildi?
müziği değiştirmeliyim.
///
üç beş şarkı attım listeye.
///
su içtim. ama yetmez. ama yetmez ama evet (ıyh).
///
şunu söylemem gerekir ki bir şarkıyla ya da filmle ya da kitapla olmadı belki ama, 03112019 tarihinde benim hayatım "shift" etti. İyileşti, değişti, wowza oldu değil. Şirazesinden kaydı. Muğla iline bağlı bir ilçede sahilde yatıp günbatımını (ya da gökyüzünde patlayan gökkuşağı renkli havaifişekleri) izlerken Dünya içimden geçti, ben Dünya'nın içinden geçtim. Her şey bir oldu. Tanrı fikrine varmadım, hayır, bilgeleşmedim de. Aynılaştım. Herkesle, her şeyle bir oldum.
o an, bir daha hiçbir şeyin aynı olmayacağını hissettim. hiçbir mutsuzluğun. hiçbir yalnızlığın. ben tektim çünkü. ben her şeyin, Dünya'nın bile içinden geçerdim. bu düşünce boş gibi, ama düşününce gayet mantıklı gibi de. bir düşünün. oldu mu? tamam.
olmadıysa sizi şuraya alalım. çünkü hayatta böyle şeyler de var ve bunlar da gerçek:
https://themahmut.com/2018/12/30/havada-kar-sesi-mi-var/
(ayfonlar hala benim değil. ama Erdal Öz bu işi biliyor. Ben de işte, az buçuk.)
///
Aklıma aynı anda iki şey birden üşüştü. Hep böyle olur.
1- Dumbledore gerçeklik muhabbeti
2-
ikinciyi hatırlamıyorum. yeterince hızlı yazamamanın zararları.
Gerçeklik, madem öyle. Varlık'ta (ciddi bir edebiyat dergisinde) çıkan (ilk ve tek) yazım bir Harry Potter filmine atıfla başlıyordu. Bunun için eleştiri bile aldım. Çocuk kitabı / filmi falan filan işte. Sanki çocuklar bu işten daha az anlıyorlarmışçasına (oysa daha çok anlıyorlar). Hayat, yeterince izlediğimiz şeylerin atıfta bulunmak üzere suyunu çıkarabildiğimiz kadar uzun.
Harry Potter'da şöyle bir sahne var, son film yanılmıyorsam:
(hepsini izleyebilir ya da ne dediğimi çok merak ediyorsanız ama zamanınız yoksa 03:07'ye atlayabilirsiniz, çünkü sadece o iki repliklik diyalogdan bahsedeceğim)
Neden gerçek olmasın ki bu?
Bence en gerçeği buydu. Olabilecek en gerçek şey. His. An. Birliktelik.
///
Şaka maka, Varlık gibi bir dergide yazım çıktı. Network her şeydir.
///
Bugün, hatta şu an kesin olarak öğrendim ki 6 adet çocuk kitabının çevirmeni olarak arama motorlarına girmişim.
Vay arkadaş ya! Bunu da yaptım. Hayat garip.
///
Acaba Kasım başında Muğla'ya bağlı, adını hatırlayamadığım bir koyda gecenin bir vakti kafamda kafa lambasıyla çiziktirdiğim şeyler şu an bana bir anlam ifade eder mi? Anlam ifade eder gerçi eminim, hiçbir zaman hem yazabilir durumda olup hem o denli kaybolmuş olmadım, ama yayınlamaya değer bir şey çıkar mı?
Onları olduğu gibi yayınlayabilecek cesaret bende var mı? (Aslında neden olmasın. Okumasını istemediğin muhattabı zaten okumayacak nasılsa. Bunu bir düşünmem gerek, bir de yazıya dökmem tabii. Gerekirse kırparım.)
Oradan bir yazı çıkarasım var. Herkes tarafından okunabilir, temiz bir yazı.
Kirlisi bana kalsın.
///
Şu üç çizgiyi de özlemişim yani.
///
"O ben ki
Bir kadında bir çocuk hayaleti mi
Bir çocukta bir kadın hayaleti mi
Yalnızca bir hayalet mi yoksa."
Şimdi bak geldiler. Ben Ruhi Bey Nasılım okuyacağım.
"Yalnızca bir hayalet mi yoksa" nokta.
///
"Kim görürdü o yolcuyu, yani kim farkederdi beni
Sıradan acılardır çünkü bütün ilgileri toplayan
Oysa sıkıntıyı buruşuk bir iç çamaşırı gibi saklayan
Bu kımıltısız gövde
Görülmemiştir ki hiç görülsün şimdi"
Daha önce defalarca okuduğum bu şiirde bu bölümü ilk fark edişim mi, yoksa ilk kez bununla bu denli özdeşleşişim mi?
Yalnızca bir hayalet mi yoksa?
Bu şiiri Burak ile konuşmalı. O anlar ne diyor, ne demiyor, neyi ben uyduruyorum...
(şiir şurada: http://bellatrixbegins.blogspot.com/2009/10/ )
///
Telefona gidiyorum müziği değiştirmeye, çok sevdiğim bir şey olursa paylaşıyorum, bir şey paylaşırken başka bir şey görüyorum, canım sıkılıyor.
Saçma. Bakmamalıyım oraya buraya. Uğraşmama planım kapsamında olmalı bu eylemsizlik.
///
Bilgisayar başından kalkınca sanki başka bir hayata geçiyorum ve orada yazılacak bir şey yokmuş gibi. Şu an teşhisini koyduğum ama aslında epeydir farkında olduğum bu hissin kaybolup gitmesi gerek. Saçmalık bu.
Yaşıyorsam yaşamıyorumdur. Yaşamıyorsam yaşamıyorumdur, yaşamayışım yeterince enteresan değilse de yazmam. Ama bilgisayar başında anlatacak çok şeyim olması anlamlı değil.
///
30 Kasım 2019 bugün. Aslında 1 Aralık 02:54, macbook tarihi yine yanlış kalmış. 1 Aralık 2019. Yakında yılbaşı. Feza Bey'e en son 10 Ekim'de gittim sanırım. Aklımda öyle kalmış, telefon uzakta şarjda şimdi, bakamayacağım.
Feza Bey ile konuşmayı özledim. Neden, tam bilemiyorum. Aslında gelip bir yere tıkandık gibi gelebilir dışarıdan bakınca. Ama onunla konuşmak bana iyi geliyordu. Terapist olarak mı iyi geliyordu, bilmiyorum. Onunla konuşmaktan ne beklediğimi de artık bilmiyordum bence. Yaşayıp gidiyordum çünkü, sürünmüyordum, ölmüyordum ama yine de konuşasım geliyordu.
Şimdi ölmekten çok uzağım. Dünya içimden geçtiğinden beri daha iyiyim hatta. Canım sıkılınca o anı düşünüyorum. O anı benden kimse alamaz. Velhasıl, yuvarlanıp gidiyoruz işte be yavrum. Yuvarlanıp gitmekle biraz barıştım.
Ama yine de diyorum ki keşke Feza Bey ile konuşsaydık. Belki bu geceki kendi kendime yazışma seansıma gerek kalmazdı konuşsaydık.
Profesyonel ilişkiler bana göre değil. O yüzden herhalde, eski iş yerlerimden de sadece arkadaş olabildiklerimle görüşmeye devam ediyorum. Sadece networking, çekilecek dert değil.
///
Kadıköy'e planlı bir şekilde gitmek de iyi geliyordu bana galiba. Seviyorum oraları. Sanırım en azından bunu yapmalıyım 2-3 haftada bir.
///
Kendi kendime aldığım "uğraşmama ve kendini paralamama" kararını ve kısmetçilik düsturunu koruduğum sürece fena değilim. Olursa oluyor, olmazsa bira içiyoruz. Zaten benimkisi platonikti. Artık istediğiniz kadar anlatın yanımda date'lerinizi.
Dinler, mantıklı ve makul yorumlar yaparım. Herkese yapacağım gibi.
///
Bazen ilacımı unutuyorum. Bazen evde olmuyorum. "O zaman yanına alsana?" Almamışım işte, ne bileyim. O kadar da şey değil bence. Böyle de aynı. Bir gün, bir şey fark etmiyor.
(Bunu çalışma hastalarına söylemiyorum.)
///
Bir şey mi izlesem? Müzik canımı sıktı. Beceremedim kendime uygun müzik çalmayı. Bir bölüm Modern Love? Dikkati toplayabilirsek fena gitmeyebilir, bir deneyelim.
///
"Bulanık bir havuzun yanında buluyorum kendimi
Bakımsız, taşları kırık bir havuzun yanında
İçinden koyu yeşil bir çocuğun baktığı
Çürümeye yüz tutmuş yaprak renginde
Ağlaması yağmurlu bir sundurmaya benzeyen
Kırık iskemleleri, çatlamış mermer masasıyla
Yağmurlu bir sundurmaya
Ve pencerelerde belli belirsiz bir kadın
Pencerelerde ve her yanda.
Bir çocukta bir kadın hayaleti mi
Bir kadında bir çocuk hayaleti mi
Yalnızca bir hayalet mi yoksa."
Pencerelerde ve her yanda, ben. Belli belirsiz. Belli olunca çok belli, ama genelde belirsiz.
///
Birileri birilerini seviyor, o yüzden ben katılmıyorum bu şiirin sonuna.
///
Yorgunluk tahminimden erken çökecek gibi. İçtiğim onca şaraptan olabilir. Ben şu diziyi deneyeyim. Beceremezsem, gelirim geri. Becerirsem, belki uyurum sonrasında. Ama yayınlarım bunu.
Sözüm var. Dokunmadan yayınlayacağım.
---
Kalbim Unutmuyor
3 hafta önce