Ebeveynler tarafından "gece" olarak değerlendirilebilecek bir saatte işten çıkıp spora gittiğim idealist günlerimden birinde, haliyle spordan en son çıkan bir-iki kişi arasındaydım. Çıkarken kendimi iyi hissettim. Sonra bir de kötü hissettim; çünkü spordan çıkarken kendimi iyi hissetmemin spor yapmış olmakla hiçbir ilgisi yoktu!
Hani "hayatına sporu sokmak" diye bir nane var ya, onu yaptım hesapta. Fakat ben sevmiyorum salon sporunu, saçma geliyor bana. Hiçbir yere varamadan koşmak; şöyle yüzüne vuran rüzgarı hissedemeden bisiklete binmek, 20 kg yüke boşa gidecek bir potansiyel enerji kazandırmak saçma geliyor. Bunu kabullendim artık. Ve bunu kabullendiğimden beri de spora gitmek için kendimi ittiremiyorum.
Peki çıkarken kendini niye iyi hissettin diye sorarsanız, spor yapmanın değil, spor yapmış olmanın dayanılmaz hafifliğini hissettim, derim.
Hayatımda spor yapmayı gerçekten istediğim iki andan biri What Women Want'taki Nike reklamını izlediğim an olabilir (yukarıda son sahnesini gördüğünüz reklam gerçek midir, bilmiyorum)
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder