O bulutlu gecenin saat ikisinde, hava süt gibiyken, fırsat bu fırsat deyip ellerimiz buruşana kadar çıkmadık havuzdan. Sırt üstü yatıp bulutları bir şeye benzetirken ben (çünkü ben bulutları çok pis benzetirim), adamın biri diğerine dedi ki:
_ Abi hiç çalışmak istemiyorum ya!
_ E okuduk işte, çalışıyoruz, para kazanıyoruz. Yayın tara, araştırma yap, oraya git, bununla konuş... Başka bir şey öğrendin mi? Ne yapacaksın çalışmayıp, başka bir meziyetin var mı?
"Ah civanlarım ya, yok mu başka meziyetiniz?" diye düşündüm ama ses edecek veya kendimi ele verecek kadar kendimi kaybedersem, azıcık özgürlüğüm de giderdi. Hissetti mi nedir, bana döndü meziyetsiz adam:
_ Ne yapardın sen mesela?
dedi.
Hiçbir şey söylememek de gelmedi içimden. Mutsuzluğumun orta yerine soru işaretiyle dalmıştı. Bünyem reddediyordu "benim işim bu, hayatım da hep böyle geçecek işte, paramı kazanır, evime giderim, motivasyonum para, mühim olan da arabamı nereye park ettiğim" halini.
Ne anlatacaktım ki, gerçek hayatta hiç karşılığı olmayan bir hayali mevkiye çıkıp kendilerine eriştiğim zaman bana selam vermeyi büyüklüklerine yakıştıran bu insanlara? Onlar için ben önemsizdim; kartvizitlerindeki iki harf kendilerini yüceltiyor, başka bir meziyetlerinin olmayışını belli ki sırf bu yüzden dert etmiyorlardı. Beni hiç ciddiye almayacaklarına emindim.
_ Kitap yazarsam alırsınız.
dedim.
Beni hiç ciddiye almadılar.
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder