Aydın'daydık birkaç ay önce, bir canım dostumun nişanında. Yıllardır bir araya gelmemiş insanların buluşması da demekti bu organizasyon; hatta yıllar önce birbirini aramayı kesen insanların da... Yok aslında, öyle demeyelim: Yıllar önce, daha hiçbiri evli değilken kızın sevgilisi "bu çocuk neden sürekli seni arıyor?" diye kıskançlık krizine kapıldığı için kızın aramayı kestiği, çocuğun da bir süre sonra mesajı aldığı, diyelim... Çünkü bazı insanlara karşı cinsler arasındaki dostlukları oturup anlatmak, kabullenmelerini beklemek, ya da onların kıskançlık krizlerine boyun eğmek gerekir. Arkadaşım boyun eğmişti (ben böyle bir durumda ne yapmıştım, bilin bakalım).
O zaman çok üzülmüştüm yitip giden bu arkadaşlık için. Haddimden çok üzülmüştüm ve hırslanmıştım muhtemelen, çünkü durum beni hiç ilgilendirmiyordu aslında. Sadece çocuğun üzüldüğünü görüp üzülüyordum, başta soruyordu çünkü "beni neden aramıyor?" diye, kendimi kötü hissediyordum, "bilmiyorum" diyerek yalan söylediğim için, yalan söylediğimi tahmin ettiği için, tahmin ettiğini bildiğim için...
Bunlar geçiyordu aklımdan nişan yemeğine giderken. Şimdi kızın da, çocuğun da yanında eşleri vardı. Bakalım birbirlerine kibarca selam verip geçecekler miydi, eşlerini tanıştıracaklar mıydı, falan filan... Yine üstüme vazife olmayan bir merak içindeydim. Bunlar biraz da işsizlikten oluyor tabi. Koca grubun içindeki üç yalnız kişiden biri olunca dikkati böyle şeylere veriyor insan. Bunlara ve fotoğraflara. Çok fotoğraf var o nişandan. Çiftlerin dans fotoğrafları.
(Kaan ve Yalçın'a teşekkür etmem lazım her zamanki gibi; özellikle de Yalçın'a. En boktan zamanlarda beni kurtaran, uzattığım el havada kaldığında tutan onlar oluyor. Bu kadar büyük bir hassasiyete sahip olacaklarını asla öngöremezdim.)
Neyse, masamıza oturduk. Kızla çocuk da yan yana oturdular, öyle denk geldi. Yanlarında da eşleri... Rakılar kondu, "ee daha daha nasılsınız"la başlayan sohbetler derinleşti. Bir ara baktım, çocukla eşinin yaşadığı şehir üstüne koyu bir sohbet başlamış, kız da tarihçi olduğu için konuşacak şey bol. Herkes birbirini evine davet ediyor, gülünüyor, eğleniliyor; sanki hiçbir şey olmamış, aradan hiç görüşülmemiş yıllar geçmemiş gibi, tıpkı eskisi gibi.
Aynı kara masada oturur gibi.
Onları izlerken neredeyse ağlayacaktım sevinçten. Ağlamam kimseye bir şey ifade etmeyecekti, dikkat çekmemek için kalkıp dolaştım ben de, kadeh filan tokuşturdum diğer masadaki arkadaşlarla. Muhtemelen kimse kimsenin evine gitmeyecek, hiç gerçekleşmeyecek bir "mutlaka görüşelim, kahve içelim" yalanı gibi unutulup gidecekti o planlar ama olsun. Benimle hiç ilgisi olmayan bu şeye başta nasıl üzüldüysem, şimdi de sevindim ben.
Küçük şeylerle mutlu olmadığımı söylerler bir de... Ben hiçbir şeyle bile mutlu oluyorum dostlar.
Görsel: instagram.com/bellatrixbegins
0 yazmadan duramayan var!:
Yorum Gönder