... yazı kalır.

bellatrix begins: batman gibi değil, anka kuşu gibi!

AVATAR

Bazı filmler vardır ki, izleyince sinemaya daha da gidesiniz gelmez. Soğursunuz.
Bazı filmlerin hemen ardından yeni bir filme giresiniz gelir, öyle güzeldir.
Bazısının ardından da uzunca bir süre sinemaya gitmemeniz gerekir; izlenecek olan filme yazık etmemek için... Büyük harf sevmem ama mecburen büyük yazdım; Avatar yazsam olmuyor, avatar hiç olmuyor: AVATAR bu film, hatta AVATAR!

İşte Avatar böyle bir film.

<<<And hey, I've looked all my life for you, Now you're here Parlement sinema kulübü ile spoiler başlıyor And hey, I'll spend all my life with you, All my life>>>

Ortaokuldaydım sanırım, bir resim yapmıştım böyle, bir orman manzarası. Hiçbir özelliği yoktu; ağaçlar, bir salıncak, çayır, çimen, kuş filan işte. Ama renkliydi; ağaçlarım mor, salıncağım yeşil, çayır çimenim kırmızı, kuşum gökkuşağı gibiydi. Yaptığım yapacağım sıradışı resim oydu işte, sonra sayısalcı oldum. Neyse ne, o resmim aklıma geldi Avatar'ı izlerken.

It is decided. My daughter will teach you our ways. Learn well, "Jakesully", and we will see if your insanity can be cured.
Sıkı durun, filmi izlerken hortlayan şahane bir klişe geliyor: Gerçekten de, asıl insane olan bizim yaşadığımız hayat değil mi? Bir derin nefes almaya fırsat bulamadan -ya da nadiren bularak- koştur dur. Gerçekten işe yarayan, ruha yarayan bir şey yapma sıklığımız ne ki? Biri de alıp bizi iyileştirse keşke...

Bir de filmi beğenmeyenler var, "gene bi Pocahontas"mış, "Kurtlarla Dans"mış, "tamam efektler OK de senaryo inanılmaz tırt"mış, falan...

Şimdi herkesin fikri kendine tabi, beğenmeyen beğenmesin. Yalnız özellikle son zamanlarda çok net fark ettiğim bir şey var. Ben ki, çok bariz filmleri izlememiş ve bu sebepten dolayı utanan bir insan olarak konuşuyorum burda (Gerçi hiç izlemediğim filmleri izlemiş gibi hakkında konuşurum, yersiniz. Sadece film de değil, bir gün bir beşiktaş-fener maçının özetini izleyip son golün nasıl da ofsayt olduğu hakkında üç farklı insan grubuyla muhabbet etmişliğim vardır. Her iki takımı da tutmuyorum, hayır. Bulunduğum yerde çoğu kez olduğu gibi maç izleniyordu, ne yapayım). Sonuçta inanılmaz bir film kafasına sahip olmayabilirim ama gördüğüm şeyden etkilenip etkilenmemem belirler benim imdb notumu. Hem, benim gibi seyirci de lazım değil mi bu dünyaya?

Fark ettiğim şey şu: Artık milyarlarca film yapıldı ve anlatacak hikaye kalmadı arkadaşım. Benim bir filme iyi demem için, bana hiç duymadığım bir hikayeyi hiç duymadığım bir şekilde anlatması gerekmiyor. Bunu beklemek safdillik olur. O yüzden beğeniyi "ne"ye değil, "nasıl"a ayarlamak lazım sanki. Daha mutlu olun diye söylüyorum, yoksa bana ne :)

Mesela Avatar'ı izlerken isteyerek veya istemeyerek neler geldi aklıma? Pocahontas, öykü itibariyle Allah'ın emri. İlla film mi lazım; yine öykü itibariyle Irak savaşı ("senin istediğin şeyin üzerinde oturan insanlar varsa onları ordan kaldırırsın" kafası - artık sana sana sana muhtacım petrol?). Erkek vardır, kız vardır, biri ok atarken diğeri fazla yaklaşırsa illa ki bi kıvılcım olur: Merhaba Kevin Costner'lı Robin Hood! Balta girmemiş ormanda yağmur altında kalırsanız yapraklarda biriken suyu gönül rahatlığıyla içiniz, değil mi First Knight'tan Richard Gere? (ve hala yapmadıysanız da içiniz ha gerçekten, güzel bir su ve güzel bir his bu) Herkesin seçtiği ve kendisini seçen bir Ikran mı var? Ejderhalı versiyonu için bakınız: Eragon. Ve tabi ki, Matrix var ama neyse ki 2154'te Pandora'da en yakın telefon kulübesine koşmak yerine, uykuya dalmak yeterli...

Bugün ikinci kez; ilk kez izliyormuşum gibi izledim filmi. Çift dikişten bana çağrışanlar bunlardı. Ve isterse yüz farklı filme benzesin, Avatar süperdi. Ben filmi yıllardır bekleyenlerden biri değildim ama beklesem olurmuş yani. Aç bak, tekrar aç bak, hikayeyi bırak, arkaplanı izle. İçinde yaşa; gir Pandora'nun kutusuna, üstünden kilitlesinler, ne olur? Ah, ne güzel olur...

Cennet böyle bir şey mi diye düşündüm filmi izlerken; umarım değildir, yoksa çok şey kaçıracağım...
Everything is backwards now, like out there is the true world, and in here is the dream.
Keşke gerçek dünya böyle olsa, dememek için kendimi zor tutuyorum ama şu yorumu yapan dostumun hakkı var [aynen aktarıyorum afedersiniz]: "Neyse ki böyle bi yer Dünya'da yok, yoksa biz onu da sikip atardık." Evet.

<<<And hey, I've looked all my life for you, Now you're here Parlement sinema kulübü ile spoiler bitti And hey, I'll spend all my life with you, All my life>>>

Bu arada söylemezsem içimde kalır: Hani bi yüz kremi reklamı var ya saçmasapan, şey diyo "Eğer 50 yaşında böyle görüneceksem, yaşlanmak için sabırsızlanıyorum" filan, cevaben "ne sabırsızlanıcam lan!" dedirten, belli-ki-erkek-reklamcı filmi... İnsan yaşlanmak için niye sabırsızlansın tabi de, bir umut bir keşke işte: o yaşta Sigourney Weaver kadar çekici ve zinde olabilsem, üstüne hayattan isteyebilecek çok az şeyim olurdu :)

Whatever happens tonight, either way, I'm not going to be coming back to this place. Well, I guess I better go. I don't wanna be late for my own party. It's my birthday, after all. This is Jake Sully signing off.

0 yazmadan duramayan var!:

Related Posts with Thumbnails

bencileyin

Fotoğrafım
iyiyim, kötüyüm, mutluyum, mutsuzum, güzelim, çirkinim - herkes kadar. çok şey bilir, her şeyi hatırlarım; çöp beyinliyimdir. bana alttan bakarsanız bir tanrı görürsünüz (temsili). müzik dinlerim, sadece yalnızsam veya sarhoşsam bağıra bağıra eşlik ederim; yoksa insanları düşünürüm aslında. ve severim. insanları severim; bazı insanları daha fazla, bazılarını çok çok fazla, boyumdan büyük severim. sonracıma, okurum. bir de yazarım; iyi, kötü, mutlu, mutsuz, güzel, çirkin - herkes kadar.

basılı materyalin hastasıyım!

read the printed word!